Türkçe’de “Soğuğa yiğitlik olmaz” diye bir atasözü (ya da anasözü) var. Bu sözü genelleştirerek “Doğa’ya yiğitlik olmaz” diyebiliriz. Ya da bugünkü gündeme uyarlayarak “Virüse yiğitlik olmaz” diyebiliriz. Sözün anlamı şu: Yiğitlik ve kahramanlığın önemli bir bileşeni olan fedakârlık jesti, hayatını davaya adama jesti, soğuk hava ve virüs gibi doğal zorluklara yöneldiği zaman anlamını yitirir. Çünkü doğal zorluklar, yiğitçe jestler göstererek alt edilebilecek herhangi bir iradeye dayanmaz, tamamen iradesiz ve yetkisiz olaylardır. Doğa’ya yapılan yiğitlik, yel değirmenleri ile kavgaya tutuşan Don Kişot’un yaptığı yiğitliğe benzer; ilgi çekici ve trajik olmakla birlikte etkisiz, geçersiz ve gülünçtür.
Koronavirüs salgınının Türkiye’yi vurmasıyla birlikte öne çıkan uzman tavsiyelerine uyan birçok insanın kendini elinden geldiğince yalıtmaya ve eve kapatmaya çalışması, ayrıca salgın önlemi olarak çeşitli sol örgütlerin planlanmış toplantı ve kutlamaları ertelemesi ya da iptal etmesi, kimi sol devrimci çevrelerde ilginç bir tepki ve iddiaya yol açtı. Kimi grupların sözcüleri ve yazarları, virüs karşısında can derdine düşmenin burjuvalık olduğunu ve proleter davaya adanmış komünistlerin koronavirüsten korkmaması gerektiğini ilan ettiler.
Sadece bir örnek: “Can korkusuna düşmüş bir topluluk, can korkusuna kapılmamışların malzemesi olmaya hazır ve layıktır.” [1] Bu sözler Hegel’in efendi-köle diyalektiğini akla getirir: İki kişi salt itibar uğruna ölümüne bir kavgaya tutuşur. Kavga sonucunda ölüm korkusuna boyun eğip teslim olan taraf köle olur ve ölümden korkmayarak iktidarını kanıtlayan efendinin keyfi için hizmet etmeye başlar. Bu efsaneye göre, egemen sınıf, ölüme meydan okuyarak ezilen sınıf üzerinde hakimiyet kurmuştur. Ezilen sınıfın da kendini kanıtlayıp egemen olabilmesi, ölüm korkusunu yenmesine bağlıdır. Buna göre egemenlik “Ölüme yiğitlik yapmak”tır. Hegel ölümün “mutlak efendi” olduğunu söyler.
Başta andığım atasözünde geçen “Doğa’ya yiğitlik yapmak” ise ölüme meydan okuyan egemenlik jestinden farklıdır, çünkü kavgada ölmek doğal bir ölüm değildir. Koronavirüs kaynaklı ölüm, yani enfeksiyon nedeniyle akciğerlerin işlevini kaybetmesi sonucunda boğularak ölmek, sınıf kavgasında ölmekle kıyaslanamaz. O yüzden, kölenin teslim olmasına sebep olan can korkusu ile bütün insanların doğa karşısında ortaklaştığı evrensel can derdini birbirinden keskin çizgilerle ayırt etmeliyiz. Bu ayrımı vurgulamak amacıyla, komünist dava adına koronavirüse meydan okuyan sol çizgiye “virüse yiğitlik yapan devrimciler” diyeceğim.
Virüse yiğitlik yapan devrimcilerin önemli bir düşünsel müttefiki Giorgio Agamben oldu. Virüs korkusunun insanlar üzerindeki kuvvetli etkisini eleştirdiği yazısında Agamben şöyle diyor:
Panik dalgasının ülkeyi felce uğratmasının açık olarak gösterdiği ilk şey, toplumumuzun artık çıplak hayattan başka hiçbir şeye inanmadığıdır. Açıkça görülüyor ki İtalyanlar, hastalanma tehlikesine karşı pratik anlamda her şeyi –hayatın normal şartlarını, sosyal ilişkileri, işi, hatta dostluğu, duygulanımları, dinî ve politik görüşleri– feda etmeye hazırlar. Çıplak hayat –ve onu kaybetme tehlikesi– insanları birleştiren bir şey olmaktan ziyade onları körleştirir ve ayrıştırır. [2]
Salgınla birlikte yaşanan büyük toplumsal dönüşüm, Hegel’in deyişiyle ölümün “mutlak efendi” olmasıyla ilgilidir. Küresel koronavirüs salgını gerçektir. Agamben ne bekliyordu? İnsanlar simgesel angajmanları (ilişkiler, iş, dostluk vb. yani tek kelimeyle Ego’ları) uğruna hastalanma tehlikesine meydan mı okuyacaklardı? Şunu görmek gerekir: Olumlu ilişkileri içeren simgesel angajmanlar her zaman ikincildir, olumsuz etmenlerden oluşan gerçek angajmanlar karşısında savunma mekanizmalarından ibarettir [3]. Salgınla birlikte bir anda hayatımıza giren virüs etmeni elbette tüm ilişkilerde büyük değişikliklere yol açacaktı ve açtı da. Buna şaşırmamak gerekir. İnsanlığın “mutlak efendi” olan ölüm karşısındaki evrensel can derdini dikkate almak sorumsuzluk ve körlük değildir, aksine gerçekleri görmek ve sorumlu davranmaktır. Sadece kendini değil, birbirini de korumaktır. Bu derdin evrensel olması bu anlama gelir.
Agamben’in “birleşmek iyidir, ayrılmak kötüdür” siyasi klişesine sığınması da dikkat çekicidir. Birleşme ideali, bir düşlemden ibarettir, bir imaj yahut simgeyle özdeşleşme yanılsamasıdır; psikanaliz buna “yabancılaşma” adını verir. Birleşmenin temel modeli, ağzın birleşmesidir, yani annenin memesine yapışmaktır; yabancılaşan insan annesine yapışan bebek gibi bir fetiş nesnesine yapışıp kalır.
“Ayrılma” ise yabancılaşmadan ve fetişleşmeden çıkış yoludur, Deleuze-Guattari’nin deyimiyle “firar hattı”dır [4]. O yüzden “ayrılma”nın modeli, memeden kesmedir. Birleşme ideali bozulduğunda, bir semptom tezahür eder ve bu semptomun bir “sorun” ya da “sıkıntı” olarak yorumlanma gereği gündeme gelir. Gerçekliğin esas delili, bizi yabancılaştırarak “birleştiren” imgesel-simgesel fetişler değildir, “sorun” ya da “sıkıntı” sayılan semptomların tezahür etmesi ve bu semptomlar üzerine yaptığımız yorumlar yoluyla “ayrılmamız”dır. Koronavirüs küresel düzeyde tezahür eden böylesi bir semptomdur. Aynı iklim krizi gibi.
Böylesi bir psikanalitik çerçeveden bakıldığında, koronavirüs karşısında “sosyal mesafelenme” adı verilen önlem, Brecht’in ünlü dramatik “mesafelenme” yordamını anımsatır [5]. İnsanlar, kanıksamış oldukları gündelik tüm eylemlerini, salgın gerçeği ve virüs bulaşma tehlikesi açısından yeni baştan gözden geçirmek zorunda kaldılar elbette. Virüsten korunma iradesine dayanarak kendilerini ve birbirlerini yeni baştan yetkilendirmek zorunda kaldılar. Önemli olan bu sürecin nasıl ilerlediğidir.
Işık Barış Fidaner doktoralı (Boğaziçi Üniversitesi) bir bilgisayar bilimcidir. Yersiz Şeyler‘in Admini, Žižekian Analysis’in Editörü, Görce Yazıları‘nın Küratörüdür. Twitter: @BarisFidaner
Notlar:
[1] “Can korkusu politikası!” Metin Kayaoğlu
[2] “Korku kötü bir yol göstericidir” Giorgio Agamben (bir çevirisi daha var)
[3] Bkz “Simgesel Angajman ile Gerçek Angajman”
[4] Bkz “Yetkilenmenin Bedenlenmeden Ayrılması” ve “Firar hatları”
[5] Bkz “Koronavirüs ile Brecht”
— hayırdır böyle nereye?
— ciğerciye ağam ben
— aferin hayat çıplak geçmez
— humusa ciğer iyi gider ağam
— aferin (istisna halleri olur)
Bkz “Yalın Hayat” ~ Candan Erçetin
Geri bildirim: The Revolutionaries That Show Heroism Against The Virus — Işık Barış Fidaner – Žižekian Analysis
Geri bildirim: Koronavirüs Krizi — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER
Geri bildirim: Zamanını Tahsis Eden Sanatçı (ve boş zaman salgını için küçük bir derleme) - Sonra Sanat Kolektifi
Geri bildirim: Koronavirüs — derleme | YERSİZ ŞEYLER
Geri bildirim: Yalın Hayat ~ Candan Erçetin | YERSİZ ŞEYLER