Daha iyi gelecek vaadi, kapitalist yapının temelidir; üç ekonomik alanın da –üretim, dağıtım, tüketim– temeli budur. Sadece tüketim alanını incelersek, evrensel metalaşma işin anahtarıymış gibi görünür; kendimizi üretim alanıyla kısıtlarsak, adeta işin temeli biriktirme buyruğudur. Dağıtım alanında, hız fikridir: Mümkün olan en az sürede metalar pazara taşınmalıdır. Bu üç alanın ortak özelliğine baktığımızda ise, gelecek vaadini buluruz. Metanın satın alınması, yeni bir hazzın tatmin etme olasılığını keşfetmek içindir; sermayenin biriktirilmesi, ileride bir gün yeterli miktarda sermayeye sahip olmak içindir; dağıtım sürecini hızlandırmak, gelecek kazancı yükseltmek içindir. İnsanın şimdiki koşullarıyla tatmin olma duyusu, kapitalist ekonominin üç alanında da felç etkisi yaratır.
Monthly Archives: Temmuz 2020
Bilinçdışı düşünümlülük olarak öz-bilinç — Slavoj Žižek
Karşı-olgusallığın mahalli ancak öznellik bulunduğu zaman işler: “Düz kahve” ile “sütsüz kahve” arasındaki farkın kaydedilebilmesi için bir öznenin işlemesi gerekir. Öznellik burada düşünümlülüktür (reflexivity): Düz kahve, (“kremasız kahve” değil de) “sütsüz kahve” olarak deneyimlendiğinde, süt veya kremanın karşı-olgusal statüsü bu kahvenin saf düşünümlü belirlenimidir, onun gerçel-fiili belirlenimi değildir.
Fallusun İmletimi — Jacques Lacan
“Fallusun İmletimi” makalesinin McGowan alıntısında geçen paragraflarını çevirdim:
“Öteki’nde o konuşur” dediğimde, “Öteki” sözcüğü ile, konuşmaya başvurunun rol oynadığı herhangi bir ilişkide bu başvurunun uyandırdığı yeri adlandırıyorum. Öteki’nde onun konuşmasının nedeni, özne onu kulağıyla işitse de işitmese de, öznenin kendi imletici yerini, herhangi bir imlenenin uyanışının mantıken öncesinde, burada bulmasıdır. Onun o yerde (yani bilinçdışında) ifade verdiği şeyin keşfi, onun nasıl bir bölünme (Spaltung) pahasına teşkil edildiğini kavrayabilmemizi sağlar.
Erkek bağı üzerine — Michael Downs
Tipik erkek bağının en hakiki biçimi, erkekler eksikliklerini birbirleri ile paylaşırken başka insanlar olduğunda bu eksikliklerin yokluğunu simüle etmeye söz verip anlaştıkları zaman olur. “Ben eksiğim ve benim eksik olduğumu biliyorsun. Sen eksiksin ve senin eksik olduğunu biliyorum. Bir aradayken Erkek Adam’mış gibi yapmamız gerekmez. Eksikliklerimizin hakikatini gösterebiliriz. Ama dikkat: Başka insanlar olduğunda ikimiz de birbirimizin eksikliklerini gizlemek için büyük çaba harcayacağız.” Kanatdaş (wingman) olmanın temel işlevi budur. Bir adamın en iyi arkadaşı, onun eksikliğini bilen ve başka insanların (özellikle kadınların) gözünde bu eksikliği örtmesine fiilen yardım eden kişidir. İkisi de bir diğerinin “phallacy”sini [*] simüle etmeye yardım ederken onun yokluğunu çok iyi bilir. Hakiki erkek bağı sadece ötekinin phallacy’sini simüle etmeye yardım etmekle kurulmaz. Hayır. Eksikliğin itirafı da olmalıdır. Erkeklerin hakikaten arkadaş olmaları, birbirlerine eksikliklerinin “sırrını” verebilecek kadar güvendikleri zaman olur. Boş bir jestin (Žižek) simgesel mübadelesi (Baudrillard) vardır, yani birbirlerine kendi eksikliklerini (hiçliklerini) hediye ederler. İki erkek de birbirinin eksikliğini tanıdığı için, egolar arasında gerçekleşen aynalamanın İmgesel dinamiğinin dışına çıkarlar – Öteki’ndeki Gerçek eksikliği yakalarlar. Yine de, başka insanlar karşısında birbirlerinin fallik varlığını simüle ettikleri ölçüde, bir suç ortaklığı içine girerler. Bu ortaklık ikisini de suçlu kılar ve bu ortak “suç”, aralarındaki bağı mühürler. Bu ortaklaşa simülasyon, bu ikili kandırmaca, onların arkadaşlık bağını (çiğnenişi paylaşarak birbirlerini tanımalarını) pekiştirir.
[*] ç.n. Yazar burada phallus (fallus) ve fallacy (aldatıcı görüntü) kelimelerini birleştirmiş.
“Lacan’ın Fallus Kavramı” makalesinden bir alıntı
Türkçesi: Işık Barış Fidaner
Not: “Kanatdaş” çeviri önerisi için Zeynep Nur Ayanoğlu’na teşekkürler.
Anne ve kaygı — Jacques Lacan
Bilmez misiniz ki kaygıyı kışkırtan şey annenin memesine duyulan özlem değil, memenin yakınlığıdır? Kaygıyı kışkırtan şey, kucağa geri alınacağımızı bize duyuran, bize belirten herşeydir. Söylendiğinin aksine, annenin varlık ve yokluk arasındaki gelgitinin ritmi değildir. Küçük çocuğun varlık ve yokluk oyununa bayılması bunu kanıtlar. Varlığın güvenliği yokluk imkanıdır. Küçük çocuk için en sıkıntılı şey, onun kendini dayandırdığı ilişkinin –onu arzuya dönüştüren eksikliğin– bozulma anıdır; ve bu ilişkiyi en çok bozan şey, hiçbir eksiklik imkanı olmamasıdır, annenin hep çocuğun tepesinde olmasıdır, özellikle de çocuğun kıçını sildiğinde.
Jacques Lacan, 10’uncu seminerden
Türkçesi: Işık Barış Fidaner
Fallusun İmletimi: İhtiyaç, Talep, Arzu — Todd McGowan
Lacan’ın “Fallusun İmletimi” makalesi üzerine Todd McGowan’ın yazısından:
İmleyenin imlenen üzerindeki önceliği, öznenin anlamın merceğinde kendisini görmeden önce büyük Öteki’nde bir yer sahibi olmasında tezahür eder (579, 1). İmletim özneyi böler: Konuşan ben, hakkında konuşulan ben’den ayrıktır. Yahut, Lacan’ın kendi deyişiyle, söyleyişin öznesi, söylenenin öznesi ile aynı değildir. Bu bölünme özneyi kendisinden ayırarak bilinçdışına biçim verir. İmleyenin vurgulanması Lacan’ın özneyi bölünmüş olarak tanımasını sağlar, bu da iğdişi tarif etmenin bir başka yoludur.
Nazar noktası: Benden ne saklanıyor? — Joan Copjec
Özneye gösterilen herşeyin ötesinde, şu soru sorulur: Benden ne saklanıyor? Grafik uzamda görünmeyen bu şey, kendini yazmamaya devam eden şey nedir? Bir şeyin görünmez gibi olduğu bu nokta, bir şeyin (açığa çıkmamış bir anlamın) temsilden eksilmiş gibi olduğu bu nokta, Lacancı nazar (gaze, regard) noktasıdır. Bir imlenenin yokluğunu işaretler; işgal edilemez bir noktadır, öznenin yok olduğu noktadır. Böylece imge, görsel alan, öznenin temsil içinde kendi kendisini görmesini yasaklayan korkutucu bir başkalık kazanır. “Bana ait olan kısım” birdenbire temsilden tasfiye edilirken, ayna, perde/ekran işlevi kazanır.
İmleyen olarak hiyeroglif — Jacques Lacan
Peki bir imleyen nedir? Size bunu defalarca söylediğim için burada bir kez daha ifade etmem gerekmiyor. İmleyen özneyi temsil eden şeydir. Kimin için? Bir başka özne için değil, bir başka imleyen için. Bu aksiyomu örneklemek üzere, çölde hiyeroglifle kaplanmış bir taş bulduğunuzu düşünün. Bu hiyerogliflerin ardında onları yazmış bir özne bulunduğundan hiç kuşkunuz olmaz. Ama her bir imleyenin sizi muhatap aldığına inanmanız hata olurdu – bunun kanıtı, onların hiçbirini anlayamamanızdır. Öte yandan onları imleyen olarak tanımlarsınız, çünkü bu imleyenlerin her birinin diğerleri ile ilişkili olduğundan eminsinizdir. Öznenin Ötekinin sahası ile ilişkisindeki mesele de budur.
Jacques Lacan, 11’inci seminer kitabından
Türkçesi: Işık Barış Fidaner
Ayrıca bkz “Signifier Neden Gösteren Değil İmleyen Olarak Çevrilmeli”

4’üncü Ramses’in mezarındaki hiyeroglifler. Krallar Vadisi, Thebes, Luxor, Mısır.