Direnç, Israr, Direşim — Jacques Lacan

2’nci seminere göre (19 Mayıs 1955) direnç analiste ait bir yanılsamadır, asıl konu öznedeki semptomun/arzunun ısrarıdır (resistance → insistence):

Size demin açtığım perspektifte direnci siz kışkırtırsınız. Demin duyduğunuz anlamda direncin, yani direnen direncin, direnmesinin tek nedeni sizin üstüne basmanızdır. Özneden yana direnç yoktur. Semptomdaki ısrarı serbest bırakmaktır söz konusu olan… (s. 284)

Tek bir direnç vardır, o da analistinki. Neyle uğraştığını anlamadığı zaman direnir analist. Yorumlamayı, özneye filanca cinsel nesnede neyi arzuladığını göstermek sandığı zaman, neyle uğraştığını anlamıyordur. Yanılıyordur. Nesnel olmak sandığı şey düpedüz soyutlamadır. Eylemsizlik ve direnç durumunda olan analisttir.

Oysa özneye, tam anlamıyla varoluşun berisinde olan ve bu yüzden ısrar eden şu arzuyu adlandırmayı, dile getirmeyi, varoluşa çıkarmayı öğretmektir söz konusu olan. Arzu adını söylemeye cesaret edemiyorsa, özne henüz o adı su yüzüne çıkarmamış olduğu içindir. (s. 285, çev. Savaş Kılıç)

“Çalınmış Mektup” seminerine göre (26 Nisan 1955) semptomatik ısrarın nüvesinde direşim veya direşkenlik vardır (insistence → persistence):

Aslında sadece simgesel zincirin lüzumlarına dayanan (ve tanımsızca askıda kalan) korunum örnekleri, yani yukarıda verdiğim gibi örnekler, bilinçdışı arzunun yok edilemez direşkenliğinin nerede konumlandığını kavramlaştırmamıza müsaade eder; kulağa ne kadar paradoksal gelirse gelsin, bu direşkenlik Freud’un kendi öğretisinde en büyük ısrarla öne sürdüğü özelliklerden birisidir. (kaynak)

Bkz “The Sisterhood of Humanity”, “Direniş ve Direşim: Horgörgü/Hoşgörgü ve Haysiyetmezlik”

4 Yorum

Filed under çeviri