Monthly Archives: Ekim 2017

İlişkisizliğin kabullenilmesi — Alenka Zupančič

What is Sex? kitabından küçük bir kısım.

IBF

Özgürleşme çoğu zaman kendimizi (toplumsal) ilişkisizlikten kurtarmak olarak –ya da İlişki İdeali’ne (ulaşılamaz da olsa) yakınlaşmak olarak– kavransa da, Lacan bize çok farklı bir bakış açısı sunar. İlişkisizliği ortadan kaldırma (ve onu bir İlişki’yle değiştirme) amacı aslında tüm toplumsal baskıların alametifarikasıdır. Cinsel fark ve kadınların ezilmesi bunun çok iyi örnekleridir. En ezici toplumlar her zaman cinsel ilişkinin varoluşunu aksiyom olarak ilan eden (dayatan) toplumlar olmuştur: “ahenkli” bir ilişkinin önkoşulu (bu ilişkiye karışan) özlerin ve bu özlere bağlı rollerin tam olarak tanımlanmasıdır. Eğer bir ilişki olacaksa, kadınların şöyle şöyle olması gerekir. Yerini bilmeyen bir kadın ilişki imajını (mesela birbirini tamamlayan iki öğenin bütünlüğü, ya da başka türden bir “kozmik düzen”) tehdit eder. Buna karşılık psikanaliz, kadının aslında bu ezici düzenlerin ona atfettiğinden daha başka bir şey olduğunu söylemez, çok daha farklı ve çok daha güçlü bir iddia ile yanıt verir: Kadın varolmaz. (Daha sonra, cinsel fark ya da bölünme üstüne tartışmamızda buna döneceğiz.)

Okumaya devam et

4 Yorum

Filed under çeviri

Bir şeyin bilinçsizliğinde olmak — Alenka Zupančič

What is Sex? kitabından küçük bir kısım.

IBF

O zaman insan hayvanı ile diğer (cinsel) hayvanlar arasındaki fark ne olur? Doğanın insan istisnasına dayanmayan, onun yerine bizatihi cinsiyetlenmiş doğanın belli bir çıkmazına farklı bir tür ifade verilmesine dayanan bir fark mı olur? Cevabımız şu yönde gidecek: insan cinselliği cinsel ilişkiye bağlı imkansızlığın (ontolojik olumsuzluğun) bizatihi belirdiği, gerçekliğin parçası olarak “kaydedildiği” noktadır. Freud’un keşfettiği tekil biçimde, bilinçdışı biçiminde kaydedilir.

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under çeviri

Bilmek ve cinsel ilişkinin yokluğu — Alenka Zupančič

What is Sex? kitabından küçük bir kısım.

IBF

Adem ve Havva’nın bilgi ağacından yedikleri zaman bildikleri şey tam olarak neydi? İncil’de bu hiç açık ve net değildir. Açık ve net olan, “iyi ve kötünün bilgi ağacı” formülasyonundaki “iyi ve kötü” (rov wa-ra) ifadesinin iyi ve kötünün bilinmesine ve ayırt edilmesine atıf yapmadığıdır (bu gayet taraflı bir okuma olurdu), aslında bu “herşey” anlamına gelen sabit bir ifadedir (“şudur budur” dememizde olduğu gibi). Yani İncil’in bize dediği sadece onlar bilgi ağacından yedikleri zaman, Adem ve Havva’ya bilgi verildiğidir. Ve eğer bunun Lacancı bir okumasına kalkışırsak, şöyle ekleyebiliriz: şu veya bu belirli şeyin bilgisi değil, bizatihi bilginin (imleyici) yapısı onlara verilmiştir. Ve “bizatihi bilginin (imleyici) yapısı” ile gelen şey, bilinçdışının ayırısıdır/çatlağıdır: tam olarak bilgiyi enformasyon ve veriden ayırt eden şeydir. Başka bir deyişle, onlara iletilen şey tam olarak bilgiyi teşkil edici olan Urverdrängung‘un ayırısıdır/çatlağıdır. Ve işte bu yüzden bilgi ağacından yedikleri anda, dolaysız sonuç bir duygulanım oldu, kendi çıplak bedenlerinin görünüşünü utanç verici buldular. Bu utanç esasen ontolojiktir: eksik imleyenin (-1) yerinde belirir, bilginin yapısına inşa edilmiş imleyici eksiklikten dolayı: o belirir çünkü orada hiçbir imleyen belirmez…

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under çeviri

Kadın sorunu, tam keyif ve lathouse’lar — Slavoj Žižek

Yeni çıkan Incontinence of the Void kitabından bir kısmın Türkçe çevirisidir.

IBF

Felsefî olarak, “kadın sorunu” (bu eski, hiç münasip olmayan sözü kullanırsak) ne Badiou’nun önerdiği gibi yeni bir simgeleştirme ile çözülebilir, ne de kadının simgeleştirmeye direnen bir varlık olarak, simgeleştirme sürecinin “bölünemez kalanı” olarak yükseltilmesiyle çözülebilir. Bu ikinci yolu Schelling tutturmuştu, o “‘kadın’ gibi bir ifadenin ilkelerden türetilemeyeceğini biliyordu. Türetilemeyen şey anlatı hâline getirilmeli.” [1] Schelling’in gerçekliğin mantıksal yapısından (mefhumlar sistemi gibi sunulabilir) çıkıp ilksel dürtülerin Gerçeğine (orada çıkarımlar yoktur, ancak bir öykü anlatılabilir) ulaşması, yani logos‘tan mythos‘a doğru yaptığı hamle, Dişil olanın da öne sürülmesidir. Schelling bu düşünce çizgisini aşırıya götürdü: onun önermesine göre (ya da Sloterdijk’ın Schelling’e atfettiği önermesine göre) [2] dişil orgazm, cinsel hazzın bu en esrik anı (antik Yunanlar bunu zaten biliyordu) insan evriminin en yüksek noktasıdır. Sloterdijk hatta bu deneyimin Tanrı’nın ontolojik kanıtı rolü oynadığını iddia ediyor: orada biz insanlar Mutlak ile irtibata geçeriz. Schelling idealist kapalı çemberden çıkmayı denedi, maddeyi, organizmayı, hayatı, gelişimi getirdi, yani sadece saf mantıksal zihinle ilgilenmekle kalmadı, insan evrimi ile bedensel düzeyde, cinsellikte olup bitenlerle de ilgilendi: saadet sadece Aristocu düşüncenin kendini düşünmesi değildi, aynı zamanda adeta dayanılmaz bir azamiyetle kendi kendinin keyfini çıkaran bir bedendi.

Okumaya devam et

3 Yorum

Filed under çeviri

Devlet — Laibach

Devlet ormanların korunmasını, işlenmesini ve sömürülmesini sağlar

Devlet ulusal sağlığı, ulusal çalışma ve savunma yetkinliğini iyileştirmek amacıyla ulusun ve özellikle gençliğin fizikî eğitimini sağlar

Muamelesi giderek daha müsamahakâr olmakta, tüm özgürlükler hoşgörülmektedir. Yetkimiz halkın yetkisidir.

“Uluslarımızın kardeşliği ve birliği için bir kan denizi döktük ve kimsenin bu kardeşlik ve birliğe dokunmasına, içeriden sökmesine ve yok etmesine hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğiz…” (Josip Broz Tito)

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under çeviri, şarkı

Savaş — Laibach

Savaş!
Ne işe yarar?
Savaş!
Ne işe yarar?

Mobilizasyon

Bilim

Din

Tahakküm

Haberleşme

Işınlanma

Savaş!
Ne işe yarar?
Savaş!
Ne işe yarar?

GM, IBM, Newsweek, CNN
Evrensel Avrupalı
Itv, vcr

Endüstri

GM, IBM, Newsweek, CNN
Evrensel Avrupalı
Itv, vcr

Reuters, MGM
Siemens, Sony
Evrensel Avrupalı
DAF, Volkswagen

Savaş!
Ne işe yarar?
Savaş!
Ne işe yarar?

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under çeviri, şarkı

Hayat hayattır — Laibach

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat!
Hayat hayattır!

Ve biz hepimiz güç veririz
Hepimiz en iyisini veririz
Saatteki her bir dakika
Gerisini düşünmeyiz

Ve biz hepimiz güç veririz
Hepimiz en iyisini veririz
Herkes herşeyi verdiği zaman
Herkes herşeyi alacaktır

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat hayattır!
Hepimiz gücü hissettiğimizde

Hayat hayattır!
Hepimiz acıyı hissettiğimizde

Hayat hayattır!
Halkın hissiyatıdır o

Hayat hayattır!
Toprağın hissiyatıdır o

Ve biz hepimiz güç veririz
Hepimiz en iyisini veririz
Saatteki her bir dakika
Gerisini düşünmeyiz

Ve biz hepimiz güç veririz
Hepimiz en iyisini veririz
Ve herkes herşeyi verir
Ve her canı herkes hissedecek

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat!

Memnunuz bitmiş olmasına
Süreceğini düşünmüştük
Geleceğin her bir dakikası
Geçmişin bir hatırasıdır

Çünkü biz güç verdik
En iyisini verdik
Ve herkes herşeyi kaybetti
Ve mahvoldu gerisiyle birlikte

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat!
Hayat hayattır!

Hayat… hayattır!

Okumaya devam et

2 Yorum

Filed under çeviri, şarkı

İşaret Değeri Üzerine — Slavoj Žižek

Yeni çıkan Incontinence of the Void kitabından bir kısmın Türkçe çevirisidir.

IBF

Şimdiye dek, temelini ya da sınırlamasını sorgulamadan farklı fazlalık biçimlerine ve farklı fazlalıkların birbirleri içine örülmelerine [intertwinement] başvurduk. Mesela metaların mantığı ile imleyenin mantığı arasındaki benzeşimi sorunlu kılan şey, en başından beri teşkil edici bir kısım olmasına rağmen, Marx’ın kavramlaştırmasında eksik olan bir şey kılığında imleyici boyutun metaların çeperine nakşedilmiş olmasıdır. Marx’ın başlangıç noktası bir metanın ikili tabiatıdır, kullanım değeri ile mübadele değeri arasındaki bölünmedir; fakat kullanım değeri – mübadele değeri çifti bütün kapsamı içermez: bir başka değer boyutu gerekir, Lacan buna “kült değeri” demiştir. Gelin taşlanmış kot metasını ele alalım: onda bir kullanım değeri (onları pantolon olarak giyebiliriz) ve mübadele değeri vardır (fiyat ile ifade edilir), ama bir de ilk ikisine indirgenemeyen üçüncü bir değer vardır, metaya hale olarak yapışan yoğun bir anlam ağı vardır: taşlanmış kotun imlettiği “yaşam tarzı” nedir; gerçekliğe yönelik tutum nedir, onu giydiğimde kendimi nasıl bir imajla sunarım? PD (politik doğrucu) zamanlarımızda çevresel kült değeri öne çıkıyor: yarısı çürük ve daha pahalı “organik” elmaların gerçekten daha sağlıklı olduğuna kim inanır? Öyle ki, onları satın almakla sadece bir ürünü satın alıp tüketmiş olmayız—aynı zamanda anlamlı bir şey yapmış, çevreye duyarlılığımızı ve küresel farkındalığımızı göstermiş, geniş bir küresel projeye katılmış oluruz. … Lacan bu boyuta “kült değeri” derken Thomas Presskorn-Thygesen ile Ole Bjerg buna basitçe “işaret değeri” diyor. [1]

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under çeviri

Jineolojî Journal Issue 8/ Call for Articles About Free Co-Life [Sym-biosis]

“One cannot create a balanced friend for a shared life without integrating the free mother-womanhood of natural society with the free conscient womanhood of class society. One cannot manage this association without also re-forming the correlative similar manhood.”

Women and men constitute the principal force of social nature over this earth which is a little spot in the universe. This led us to handle the beings, existences of woman and man separately and together. Of course, the obligation that there are at least two persons for developing socialness necessitates us to also discuss co-life [sym-biosis], the relationality of our existences. It is of vital value that we strain our given mentality structurations on the natures of woman and man, on the interaction of these two natures, on their relations and contradictions, and conduct discussions that don’t fall into dogmas or into the individualism advised by liberalism. Starting from this need, we wanted to meet our readers with a series of texts that focus on women, men and co-lifes.

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under bilim, dergi

Jineolojî Dergisi 8. Sayısı/ Özgür Eş Yaşam Dosyası için Yazı Çağrısı

“Doğal toplumun özgür ana-kadınlığı ile sınıflı uygarlığın özgür bilinçli kadınlığı bütünleştirilmeden, dengeli ortak yaşam arkadaşı yaratılamaz. Bunun eş benzeri erkeklik de yeniden oluşturulmadan bu birliktelik sağlanamaz.”

Evrende küçücük bir nokta olan bu dünya üzerinde toplumsal doğanın başat gücü kadınlar ve erkekler. Bu bizi kadın ve erkek varlıklarını, varoluşlarını ayrı ayrı ve birlikte ele almaya götürdü. Tabii ki toplumsallığın gelişebilmesi için en az iki kişinin varlığının zorunluluğu bizi eş yaşamı, varoluşlarımızın ilişkiselliğini de tartışmayı gerekli kılıyor. Kadın ve erkek doğaları, her iki doğanın etkileşimi, ilişkileri ve çelişkileri üzerine verili zihniyet yapılanmalarımızı zorlayarak, dogmalara ve liberalizmin salık verdiği bireyciliğe düşmeyen tartışmalar yürütmemizin değeri yaşamsaldır. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak kadınlara, erkeklere ve eş yaşamlara odaklanan bir dosya dizisi ile buluşmak istedik okurlarımızla.

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under bilim, dergi