Kilise Türkiye’de hizmet veren 15 genç gönüllüyü Almanya’ya aktarmıştır. Berlin’de Türkçe konuşan nüfusla birlikte hizmetlerini sürdürecekler. Bu gönüllülerin Türkiye’deki koşullar normalleştiği zaman geri döneceklerini öngörüyoruz. Türkiyeli insanlar ve orada yaşayan Kilise üyelerimiz, dualarımız sizinledir.
Son Azizler Hazreti İsa Kilisesi
Monthly Archives: Temmuz 2016
Dualarımız sizinledir — Mormon Bülteni
Yenilmez — SO3
PHD comics çalışmalarının devamında üretilen PHD filmlerinden birincisine giriş şarkısı olmuştur (so3music.bandcamp.com).
Kıta 1:
Hey kız, tek başınasın
Yeni yorum yok Facebook duvarında
Ve yoruldun yeni adamlarla çıkmaktan
Herifler hep birbirinin aynısı
Ve gelecek ne kadar parlak gözükürdü
Çılgın textler yok artık Cuma geceleri
Evet biliyorum, tek başınasın
Ön-koro:
Ve herkes diyor ki
Onda bişey var sahiden, ah onda bişey var sahiden
Onda bişey var sahiden, ah…
“Sen yoksun ki” — George Orwell
“Julia’ya ne yaptınız?” dedi Winston.
O’Brien bir kez daha gülümsedi. “Julia sana ihanet etti, Winston. Hem de anında, hiç duraksamadan. Doğrusu, bu kadar çabuk taraf değiştiren birini çok az gördüm. Görsen tanıyamazsın. Asiliğinden, düzenbazlığından, çılgınlığından ve bozgunculuğundan eser kalmadı, hepsinden arındırıldı. Ders kitaplarına geçecek kadar kusursuz bir biçimde döndürüldü.”
“İşkence yaptınız mı ona?”
O’Brien bu soruyu yanıtsız bıraktı. “Başka soru?” dedi.
“Ağbi diye biri var mı?”
“Tabii ki var. Parti var. Ağbi, Parti’nin cisme bürünmüş halidir.”
“Peki, ama benim var olduğum gibi mi var?”
“Sen yoksun ki,” dedi O’Brien.
George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, TR: Celâl Üster [*]
~~~
[*] “Büyük Birader” terimi “Ağbi” terimiyle değiştirildi. /IBF
Ayrıca bkz “En Distopik Romanımız Böyle Olsun!” (Fidaner, Ayanoğlu)
“Parti’nin büründüğü surettir” — George Orwell
(Goldstein’ın kitabından)
Burada anlatılanlar temelinde, önceden hiçbir şey bilmeyen biri bile, Okyanusya toplumunun genel yapısını anlayabilir. Piramidin tepesinde Ağbi oturmaktadır. Ağbi yanılmaz ve her şeye kadirdir. Tüm başarılar, tüm kazanımlar, tüm zaferler, tüm bilimsel buluşlar, tüm bilgiler, tüm bilgelikler, tüm mutluluklar ve tüm erdemler doğrudan onun önderliğinden doğar ve ondan esinlenir. Ağbiyi bugüne kadar gören olmamıştır. O, duvarlardaki posterlerde bir yüz, tele-ekranlarda bir sestir. Onun asla ölmeyeceğinden kesinlikle emin olabiliriz, ne zaman doğduğu ise belirsizdir. Ağbi, Parti’nin dünyaya görünmek için büründüğü surettir. İşlevi, bir örgütten çok bir bireye karşı daha kolay duyulabilecek sevgi, korku ve saygı gibi duyguları kendisinde odaklandırmaktır. Ağbiden sonra, üye sayısı altı milyonla ya da Okyanusya nüfusunun yüzde ikisinden azıyla sınırlı olan İç Parti gelir. İç Parti’nin altında Dış Parti yer alır; İç Parti devletin beyni ise, Dış Parti de devletin eli kolu sayılabilir. Ondan sonra, nüfusun belki de yüzde seksen beşini oluşturan, genellikle “proleterler” dediğimiz suskun kitleler gelir. Proleterler, daha önceki sınıflandırmamıza göre, Aşağı kesimdir; sürekli olarak bir egemenin elinden bir başka egemenin eline geçen ekvatoral ülkelerin köle halklarına gelince, onlar bu yapının kalıcı ya da gerekli bir parçası değildir.
George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, TR: Celâl Üster [*]
~~~
[*] “Büyük Birader” terimi “Ağbi” terimiyle değiştirildi. /IBF
Ayrıca bkz “En Distopik Romanımız Böyle Olsun!” (Fidaner, Ayanoğlu)
Pokémonun o köşede ne işi varmış? — Werner Herzog
Werner Herzog: Size burada San Vicente’de olduğunuzu, Günbatımı Bulvarına yakın olduğunuzu söyler mi?
The Verge: Evet aslında Google haritasına benziyor.
Werner Herzog: Ama pokémonun burada bu köşede ne işi varmış?
The Verge: Onlardan yakalayabilirsiniz. Hepsi tamamen sanal. Çok basit ama fiziki bilgilerden bir katman gelip gerçek dünyanın üstüne eklenmiş oluyor.
Werner Herzog: Bir pokémonun peşine düşmüş iki kişi San Vicente Günbatımı kavşağında çatışınca şiddet olur mu? Ölüm olur mu?
The Verge: Sanal da olsa kavga ederler.
Werner Herzog: Fiziki olarak kavga etmezler mi?
The Verge: Yok—
Werner Herzog: Birbirlerinin elini ısırırlar mı? Birbirlerine yumruk atarlar mı?
The Verge: İnsanlar mı yoksa…
Werner Herzog: Evet, ortada gerçek insanlar olmalı eğer başka biriyle gerçek bir karşılaşma yaşanıyorsa.
The Verge: …
Kriz Kuramı — Colestia
Kriz Kuramı‘nda kapitalizmin ruhunu oynarsınız, Marksist birikim modelinde tarif edildiği gibi. Tek gayeniz kazançtır. Ama dikkat, her yer çelişkilerle dolu ve krize düşmekten kaçınmak için elinizdeki tüm araçları kullanmanız gerekecek!
Her türlü yorum/eleştiri/böcek raporunuzu beklerim! Lütfen colestia3@gmail.com adresinden e-posta yoluyla bana ulaşınız ya da Twitter’da @colestia3 hesabında beni bulunuz.
Bu oyundaki modelin daha ayrıntılı ama yine de çok net bir açıklaması olarak David Harvey’in konuyla ilgili dersini tavsiye ederim (oyunun tasarımında da kendisinin çok güçlü nüfuzu olmuştur): http://davidharvey.org/2008/09/capital-class-13/. Aslında o kursun tamamı bayağı müthiş bir girizgahtır: http://davidharvey.org/reading-capital/
Fiyatını kendin belirle sayfası
Crisis Theory.rar (Windows)
Oyundan görüntüler ve oyunun İngilizce bir anlatımı:
Kaynak: colestia.itch.io
Norveç’in Varolmayışı — Slavoj Žižek
Slavoj Žižek — 9 Eylül 2015 — LRB
Afrika ve Ortadoğu’dan Batı Avrupa’ya akan mültecilerin kışkırttığı tepkilerin, ölümcül bir hastalığa yakalandığımızı öğrenince gösterdiğimiz tepkilere benzemesi çarpıcıdır, Elisabeth Kübler-Ross’un Ölüm ve Ölme Üstüne adlı klasik çalışmasında tarif ettiği şemadaki gibi. İlk başta inkâr edilir: “Fazla ciddi değil bu, görmezden gelebiliriz” (ki bunu pek işitmez olduk). Sonra kızgınlık olur –bu nasıl benim başıma gelir?– inkâr geçerlenemedikçe kızgınlık patlar: “Mülteciler yaşam tarzımızı tehdit ediyor; içlerinde Müslüman köktenciler saklanıyor; durdurulmalılar!” Pazarlık yapılır: “Peki, kotalar koyalım; kendi ülkelerinde mülteci kampı açabilsinler.” Bunalım yaşanır: “Mahvolduk, Avrupa Avrupistana dönüyor!” Henüz görmediğimiz olaysa Kübler-Ross’un beşinci aşaması, kabullenmedir. Kabullenme olunca mültecilerle baş etmek için tüm-Avrupalı bir plan çıkarılacaktır.
Hakikaten bendeniz – Albert Einstein
Çok saygıdeğer Bayan Curie,
Aklı başında sözlerim olmadan size yazıyorum diye bana gülmeyiniz. Ama halkımızın bu tarzda sizinle uğraşmaya cüret etmesi beni öyle öfkelendirdi ki bu hissi mutlaka üzerimden atmam lazım. Aslında bu güruhtan her halükarda tiksindiğinize kani oldum, yalakalıkla sizi saygıya boğsalar da, duygu sömürüsü iştahlarını tatmin etmeye kalksalar da! Zekanıza, güdünüze, ve dürüstlüğünüze ne kadar hayran olduğumu ve Brüksel’de sizinle şahsen tanışmış olan kendimi şanslı saydığımı söylemeden edemem. Bu sürüngenler haricindeki insanları, aramızda sizin gibi kişiliklerin bulunması, ki Langevin de öyle, temas edenlere ayrıcalıklı hissettiren böyle gerçek insanların bulunması, önceden olduğu gibi şimdi de ancak mutlu eder. Eğer bu güruh sizinle iştigal etmeye devam ederse, yazılan zırvaları hiç okumayın, hangi sürüngenler için uydurulduysa onlara kalsın.
Siz, Langevin ve Perrin’e en dostane saygılarımla, hakikaten bendeniz,
A. Einstein
Kurşun gibi ağır sözler — George Orwell
Ağbinin yüzü geldi gözlerinin önüne. Birkaç gün önce yaptığı gibi, cebinden bir bozuk para çıkarıp baktı. Ağbi kaba, dingin, koruyucu bakışlarla ona dikmişti gözlerini; bu siyah bıyığın altında nasıl bir gülümseyiş gizliydi acaba? O kurşun gibi ağır sözler yeniden düştü aklına:
SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
CAHİLLİK GÜÇTÜR.
George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, TR: Celâl Üster [*]
~~~
[*] “Büyük Birader” terimi “Ağbi” terimiyle değiştirildi. /IBF
Ayrıca bkz “En Distopik Romanımız Böyle Olsun!” (Fidaner, Ayanoğlu)