Dilin ilkel biçiminde sıfat işlevini üstlenen şeyin mecazlar olduğu söylenmiştir. Öznede bunu confirm ederiz, gerçi burada kendimizi ruhun gizemli ilkel bir işletimi karşısında bulmayız, dildeki yapısal bir gereklilik karşısında buluruz: İmlenen düzeninde bir şey doğurulacaksa, bir imleyenin başka bir imleyenin yerine geçirilmesi zorunludur.
Bana diyeceksiniz ki: Sen bunu nerden biliyorsun? Yani sen niye “hav hav”ın köpeğin yerine geçirilmesini öne sürüyorsun. Öncelikle size derim ki yaygın –ve yakın zamanda bana getirilmiş– bir gözleme göre çocuk, köpeğe “hav hav” diyebildiği andan itibaren, köpekle kesinlikle hiçbir alakası olmayan bir sürü başka şeye de “hav hav” diyecektir, böylece dolaysızca gösterecektir ki buradaki esas mesele aslında işaretin imleyene dönüştürülmesidir: Bu imleyen çok çeşitli yerine geçirmelerle o anda hiçbir önemi kalmayan şeyler bakımından, başka imleyenler ya da gerçeğin birimleri olabilen şeyler bakımından test edilir. Çünkü buradaki mesele imleyenin kudretinin test edilmesidir.
Bunun doruk noktası –size bahsettiğim bilimsel konuşmanın sonunda dediğim şey bununla ilgiliydi– çocuğun en yüksek yetke ve en müthiş ısrarla şöyle bildirdiği kararlaşma anıdır: Köpek “miyav” der, ya da kedi “hav hav” der. Kesin bir kararlaşma noktasıdır bu, çünkü ilkel mecaz, ki saf ve basitçe imleyici yerine geçirmeyle teşkil edilmiştir, bu anda, imleyici yerine geçirmenin uygulanışıyla, nitelendirme kategorisini doğurur.
Jacques Lacan 1958-1959 Seminer 6: Arzu ve yorumlanışı, s. 114
İlk atıf orada teşkil edildiği ölçüde, bu bir mecazdır – “Köpek miyav diye bağırır, kedi hav hav diye bağırır” diye ilan eden atıfla, çocuk, bir çırpıda, hayvanı sesinden kopararak, işareti imleyen işlevine yükseltir, gerçekliği imlemenin sofistikeliğine yükseltir, gerçeğe uygunluğa gösterdiği küçümseme ile, aynı şeye ait çok sayıda nesneleştirmenin doğrulanmasını gerekli kılar.
Jacques Lacan, Écrits