Tag Archives: G. W. F. Hegel

Sivil toplum varlık fazlasıyla zenginliğe kavuşamaz — G. W. F. Hegel

Yoksul sınıfları asgari yaşam seviyesinde tutma yükünü zengin sınıf üstlenirse ya da kamu varlıkları (varlıklı hastaneler, vakıflar, manastırlar) onlara dolaysızca destek olursa, iş dolayımı olmadan muhtaçların geçimi sağlanır, ama bu yöntem hem sivil toplum ilkesine hem de bağımsız bireylerin gururuna aykırıdır. İş (veya iş fırsatı) dolayımıyla sağlanırsa da üretim hacmi genişleyebilir ama o zaman hem üretim fazlası hem de üretim-tüketim orantısızlığı gitgide fenalaşır, yani iki yöntem de çözmeye yeltendiği sorunu derinleştirir. Demek ki sivil toplum varlık fazlasıyla zenginliğe kavuşamaz, aşırı yoksullaşma ve avamlaşmayı kendi kaynaklarıyla denetleyemez.

Hukuk Felsefesi § 245

Türkçesi: Fatoş İrem, Işık Barış Fidaner

Bkz “Zaruret Hakkı” G. W. F. Hegel

3 Yorum

Filed under çeviri

Yüz Dolar ve Yansızlık — G. W. F. Hegel

Belirli sonlu oluştan bizzat oluşun tamamen soyut evrenselliğine geçiş ilk teorik lüzum olmakla kalmaz ilk pratik lüzumdur da. Zira yüz dolar için yaygara koparıldığında, ona sahip olup olmadığıma göre mali hülyalarımın değişmesi konusunda velvele çıktığında, dahası benim olup olmamam ya da başka bir şeyin olup olmaması üzerine kavga edildiği zaman şunu hatırlamalıyız:

İnsan aklını öyle soyut bir evrensellik düzeyine yükseltmelidir ki yüz doların olup olmaması, onun mali vaziyetiyle nicel ilişkisi ne olursa olsun, sahiden fark etmemelidir (yüz dolara sahip olup olmamanın sahiden fark etmeyeceği mali vaziyetleri kastetmiyorum); bunun gibi kendisinin olup olmadığı, yani sonlu bir ömrü olup olmadığı (belirli bir vaziyeti olup olmadığı), vb. fark etmemelidir.

Hatta bir Romalı şöyle demişti:

Si fractus illabatur orbis, impavidum ferient ruinæ.
Dünya yerle bir olsa bile kalıntıları korkusuzları geçindirecektir.
(Flaccus: Carminum liber tertium. Ode III, verse 7–8)

Hele ki bir Hristiyan mutlaka kendini bu yansızlık halinde bulmalıdır.

G. W. F. Hegel 1816 Mantık Bilimi (ingilizcesi)

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

1) Belirli sonlu hiçlik
2) Belirli sonlu oluş
3) Bizzat oluşun tamamen soyut evrenselliği

totally

1 Yorum

Filed under çeviri

Doğa Ruhun süregiden varoluşunun ilanihaye dışarılmasından ibarettir — G. W. F. Hegel

Kendini bilen Ruh, kendi negatifini de bilir, kendi sınırını da bilir.

Kendi sınırını bilmek, kendini nasıl feda edeceğini bilmektir.

Bu feda, Ruhun Ruhlaşma sürecinin serbest rastlantısal hadiseler şeklinde sergilendiği dışarımdır.

Ruh, dışarılan Zamanda kendi saf Benliğini, dışarılan Uzayda kendi Oluşunu sezer.

Ruhun böylece bitişivermesi, Doğa, onun canlı ansız Oluverişidir.

Doğa, dışarılan Ruh, varoluşu itibariyle Ruhun süregiden varoluşunun ilanihaye dışarılmasından ibarettir, Özneyi ait olduğu yere geri döndüren hareketten ibarettir.

(Ruhun Fenomenolojisi: 807)

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

(İngilizcesi)

f̶o̶r̶e̶s̶i̶g̶h̶t̶ → fore-scythe

f̶u̶t̶u̶r̶e̶ → suture

co̶n̶s̶t̶r̶u̶c̶t̶ → con-struck

reap

Bu malumat beni çarptı: Dr Forsyth, Herr von Vorsicht, Feraset Efendi (Sigmund Freud, Maria Pierri)

5 Yorum

Filed under çeviri

Düşünümün kendini itmesi onun kendine gelişidir — G. W. F. Hegel

Öz kendine denkliğini aştıkça kendine denk olur.

Öz kendini varsayar, bu varsayımı aştıkça kendisi olur; özün aştığı varsayım, özün o varsayımı aştığıdır.

Yani düşünüm berisinde ansız bir şey bulur, onun ötesine geçer ve ondan geri dönüş olur.

Ama düşünüm her ne bulduysa, geri dönüşünde onu olsa olsa varsaymıştır.

Her ne bulunduysa ancak geride bırakılarak çıkagelir; onun ansızlığı aşılmış ansızlıktır.

Aşılmış ansızlık da özün (basit ve özdeş oluşun) kendine geri dönüşüdür, kendine gelişidir.

İşte bu kendine gelme, kendini aşmadır, kendini iterek varsayım yapan düşünümdür; düşünümün kendini itmesi onun kendine gelişidir.

(Mantık Bilimi: 842)

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

ansız: Unmittelbar, immediate

1 Yorum

Filed under çeviri

Hegel’de Diyalektik Dramatizasyon: Örnekleyerek Devirmek — Slavoj Žižek

Ruhun Fenomenolojisi‘nde (Hegel) “Efendilik ve Kölelik”, “Mutsuz Bilinç”, “Kalbin Yasası”, “Mutlak Özgürlük” gibi başlıklar soyut teorik konumlardan ibaret değildir; bunların her birisi teorik bir konumun “varoluşsal dramatizasyon”undan üreyen bir fazlalığı adlandırır: “Dramatizasyon” teorik konumun örtük önvarsayımlarını açığa vurarak onu boşa düşürür. Okumaya devam et

2 Yorum

Filed under çeviri

İşte gül, oyna bakalım — G. W. F. Hegel

Bu eser bir politik bilim içermesi bakımından mevcut halin/devletin kendine göre bir mantığı/akılcılığı olduğunu kavrayıp sunma girişiminden ötesi değildir. Felsefi bir yazı olduğuna göre olması gereken bir hal/devlet inşa etmekten itinayla kaçınması şarttır. Felsefe hale/devlete nasıl olması gerektiğini öğretemez, ancak etik evrenin nasıl bilineceğini öğretebilir.

Hic Rhodus, hic saltus!
İşte Rodos, atla da görelim!
İşte hendek işte deve! (Nah-ı Pir, Nahora)

Okumaya devam et

7 Yorum

Filed under çeviri

Duyu-üstü bu dünyanın aşıldığının konuşudur — G. W. F. Hegel

İç dünya veya duyu-üstü öte, belirmiştir: onu dolaylayan görünüş dünyasından gelmiştir; yani görünüş onun özüdür, hatta dolgusudur. Duyu-üstü, duyulan ve algılanan öğenin sahiden konuşudur; ama duyulan ve algılanan öğenin sahiliği görünüş olmaktır. O halde duyu-üstü, görünüş olan görünüştür. Okumaya devam et

3 Yorum

Filed under çeviri

Sağlıklı sağduyunun okullu mantığı horgörmesi üzerine — G. W. F. Hegel

Bilimin başlangıcını oluşturduğunu belirttiğimiz ve hem kendi başına hem de sahi bilginin koşulu olarak büyük değer taşıdığını kabul ettiğimiz şeyin – yani kavramların ve kavram uğraklarının genel olarak ele alınmasının, düşünce belirlenimlerinin başlangıçta malzemeden farklı olup ona sadece iliştirilen biçimler olarak ele alınmasının – mantığın nesnesi ve amacı olan sahiliğin edinilmesi konusundaki bünyevi yetersizliği çabucak ortaya çıkar. Zira bu kavramlar ve uğrakları, içerikten ayrık salt biçimler olarak, onları sonlulukla damgalayan ve kendi içinde sonsuz olan sahiliği tutmaya elverişsiz kılan bir belirlenim içine girerler. Okumaya devam et

2 Yorum

Filed under çeviri

Sahi, fol, çelişki, uğraklar — G. W. F. Hegel

Sıradan akıl sahi ile fol arasındaki karşıtlığı sabit saydıkça, verili bir felsefi sistemle ya uzlaşmayı ya da çelişmeyi beklemeye alışır, ve böyle bir sistemle ilgili herhangi bir açıklayıcı beyanda ya uzlaşma nedeni ya da çelişki nedeni görmeye alışır. Felsefi sistemlerin çeşitliliğini sahiliğin evrimsel ilerleyişi olarak kavramaz; daha ziyade bu çeşitlilikte ancak çelişki olduğunu görür. Çiçek açılıp serpildiği zaman gonca yok olur, ve çiçeğin goncayı çürüttüğünü söyleyebiliriz; aynı şekilde meyve geldiği zaman, çiçek bitkinin varoluşunun fol bir biçimi olarak açıklanabilir, zira çiçeğin yerine geçen meyve onun sahi doğası gibi görünür. Bu aşamalar sadece farklılaşmakla kalmaz; birbirleriyle uyumsuz kalarak birbirlerinin yerine geçerler. Ama kendi bünyevi doğalarının bitimsiz faaliyeti onları aynı zamanda organik bir birliğin uğrakları kılar, onlar orada sadece birbirleri ile çelişmemekle kalmazlar, orada onların her biri en az diğerleri kadar gereklidir; ve tüm uğrakların bu eşit gerekliliği böylece tek başına bütünlüğün hayatını teşkil eder. Ama felsefi sistemler arasında olan çelişki genelde bu şekilde kavranmaz; öte yandan, çelişkiyi algılayan akıl genelde onu nasıl çözeceğini ya da onu nasıl tek yanlılıktan kurtaracağını bilmez, çatışmalı ve bünyevi çatışkı içerdiği görülen şeylerde birbirini gerektiren uğrakların mevcudiyetini tanımayı bilmez.

G. W. F. Hegel, Ruhun Fenomenolojisi

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

Hegel’in doğumunun 250. yılı vesilesiyle çevirdim. Sahi ile fol kelimeleri true ile false kelimelerinin karşılığıdır.

Bkz “Çevirmenler, True’ya Doğru demeyelim, Sahi diyelim” (Fidaner, Ayanoğlu)

Bkz “Çevirmenler, False’a Yanlış demeyelim, Fol diyelim”

4 Yorum

Filed under şey

Literatür ve artı-Bir üzerine — Slavoj Žižek

Ele alınan bir şey (ya da süreç) kendi başlangıç noktasına dolaysızca denk geldiğinde (geri düştüğünde), kendi kaybı ile tamamen örtüştüğünde Mutlak olanın bakış açısına ulaşırız.

İşte bu yüzden mutlak geritepmenin ortamı simgesel düzendir: her varlık ancak kendi kendisinden “geritepme” yoluyla kendi olduğu şey olurken, simgesel düzen doğrudan doğruya bu geritepmenin yapısıdır – orada, bir şey kendi işaretinde yok olmak yoluyla kendi olduğu şey olur. Eğer literatürü mümkün olan en geniş anlamda, her tür anlatıya alenî veya örtük bütün başvuruların alanı olarak tanımlarsak, diyebiliriz ki literatür olmayan hiçbir şey yoktur – literatür bir tür evrensel ortam hizmeti görür, en yoğun ve şiddetli siyasî ve askerî mücadeleyi bile ideolojik efsanelere başvurular kateder ve sürdürür. Fakat, tam da her şey literatür olduğu ölçüde, literatür aynı zamanda kendi içinde hiçbir şey değildir: asla literatür olarak mevcut olmaz, her zaman geri çekilmiş, saflığından yoksun bırakılmıştır, toplumsal ve siyasî mücadeleler, ekonomik çıkarlar, erotizm vb. onu katetmiş ve çarpıtmıştır. Toplumsal hayatın her sahası hakkında benzer bir iddiada bulunabilirmişiz gibi gözükebilir (ekonomi de evrensel değil midir ve aynı şekilde tüm diğer çeperlerce –hukuk, ideoloji, hususî travmalar ve çıkarlar– sarılmış değil midir, öyle ki ekonomik olmayan hiçbir şey yoktur, “saf” ekonomi diye bir şey yoktur?); fakat, “literatür” (anlatıların simgesel çeperi) burada biriciktir çünkü ekonomi veya hukuk gibi özel bir çeper değildir, toplumsal hayat alanının tamamını yapılandıran bir ortamdır.

“Mutlak geritepme”deki “mutlak” sıfatının, Mutlak olana hiçbir doğrudan erişimin olmadığını söyleyen, ona ancak geritepme içinde, bir mesafe üzerinden, hep kavrayışımızı aşan aşkın X olarak yaklaşılabildiğini söyleyen standart görüşün aksine, katı Hegelci anlamda alınması mühimdir. Hegelci bakış açısından, Mutlak olanın bu geritepmeden başka hiçbir şey olmadığını, geri çekildiği şeyi yaratan bu karşı-hareketten başka hiçbir şey olmadığını eklemek gerekir sadece – “mutlak” olan işte bu ondan geri çekilme ile onu yaratma arasındaki denk gelmedir. Bir’in özdeşliğine dair Hegelci mefhumu da işte böyle anlamalıyız, işte bu yüzden Hegel’e göre özdeşlik “düşünümlü/yansımalı bir belirlenim”dir. Bir hakkında bir yapısökümcü, kendini bir olarak gerçelleyemeyeceğine dair, indirgenemez çokluğun izlerince çoktan katedilmiş olduğuna dair, Bir’in hep “Bir’den fazla” (ama İki olmadan) olduğuna, onun Bir’liğini boşa düşüren bir özellik veya iz eklendiğine vb. dair sonu gelmez çeşitlemeler sunacaktır. Böyle bir yapısökümcü prosedüre spekülatif Hegelci yanıt, Bir’in yine de tüm çokluğu “dolaylayan” ve “kapsayarak aşan” kapsayıcı birlik olduğu değildir, çok daha radikal bir hamledir: Bir kendi içinde bir “artı-Bir”dir (ya da daha çok bir “fazla-olan-Bir”dir, le-plus-Un), ek bir özelliktir, birleştirdiği şeye kendini ekleyen bir şeydir.

Slavoj Žižek 2014 Mutlak Geritepme

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

Not: İsteyen “literatür” yerine “edebiyat” diye de okuyabilir.

1 Yorum

Filed under çeviri