Monthly Archives: Ekim 2015

İnsanseverin Şüpheli Masumiyeti Üzerine Psikanalitik Bir Okuma – Bella Habip

Defter 29 (1997) Metis

Freud’un psikanaliz kuramının biz pratisyenlere –psikanalizi Freud’un öğretisine göre uygulayanlara– kazandırdığı temel bilgi şu önermeyle ifade edilebilir: her gördüğüne duyduğuna inanma; ama aynı zamanda her görüp duyduğunu hiç unutmamacasına kaydet; hakikat senin önyargılarının, çocukluk senaryolarının yani yansıtmalarının, bilim diye sarılıp ezbere öğrendiklerinin içinde değil, duyup gördüklerinin yalınlığındadır; yeter ki onları öylece, oldukları gibi –gördüğün işittiğin gibi– kabul et.

Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under şey

Aktarım üzerine — Bella Habip

Nisan 2005 tarihinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Psikanaliz Birimi mensupları tarafından düzenlenen çalışmada sunulan bildiriden.

Biraz önce kurumlar üzerine hangi pratikten yola çıkarak konuşabileceğim sorusunu ortaya atmıştım. Bildiğiniz gibi bir­kaç psikanalist bir araya gelip bir topluluk oluştururken, aynı zamanda bir de zihniyet oluştururlar. Bu zihniyet genellikle bilinçdışı bir şekilde işler. İşte ben de bir hastayla bir kurumun karşı karşıya gelmelerinde ortaya çıkan bu bilinçdışı anlamlar üzerinden konuşmaya çalışacağım. Zira psikanaliz, insanları hasta eden şeylerin böyle bilinçdışı anlamların etrafında oluştuğunu tespit etmiştir.. Düşünme fonksiyonlarının hasara uğra­dığı durumlarda anlamların da kayıp gittiğini söyleyebiliriz. Eğer hastalarımızın yeniden düşünce fonksiyonlarına kavuş­malarım istiyorsak, onlarla yapıp ettiklerimizin anlamlarını da düşünmemiz gerekmez mi?

Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under şey

İmgelerin büyüleyici, hipnotize edici gücü — Bella Habip

23-29 Ağustos 2003 tarihinde Lütfü Kırdar Kongre Sarayı – Uluslararası Grup Psikoterapileri Kongresinde sunulmuş bildiriden.

Gelelim zamanımızın topluluklarına ve zamanımızın teknolojisine. Örneğin bilgisayar oyunlarını ele alalım. Çok küçük yaşta bu teknolojiyle tanışan çocukların çoğunluğu bu tür oyunlara aşina. Bir zamanlar çocuk çizgi romanları ne derece heyecan verici idiyse, şimdiki zamanın bilgisayar oyunları da öyle. Ama bu oyunlarla bir zamanların çizgi romanları arasında temel bir fark var: Artık çocuk oyunun hakimi olabiliyor ve oyunun kaderini belirleyebiliyor, ki bu çocuğun kendi yetilerini geliştirmekle beraber (yani strateji geliştirmek, atak olmak..vs) belirli bir sınırdan sonra tamamıyla bir yanılsama içinde kendisini ve çevresindekileri de birer bilgisayar kahramanı olarak görmesine yol açıyor. Amerikan liselerindeki katliamlar üzerine yapılan bir araştırmanın sonucunda bu katliamların faillerinin çok uzun süreler evde yalnız kaldıkları ve bilgisayar oyunlarında usta oldukları belirtilmişti. Megalomaniyi ve tümgüçlülüğü körükleyen bu bilgisayar imgelerinin insanları gerçeklik ilkesinden koparıp regresif bir hareketle bebekliğin o ilk narsisizm evresine, yani Freud’un deyimiyle bebeğin kendisini ideal olarak gördüğü evreye doğru yönlendirdiği söylenemez mi? Bilimkurgu eserlerindeki klonlanmış makine adamlar (özellikle Terminatör 3) bir bilgisayarla özdeşleşmiş insanların habercisi gibi değil midirler?

Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under şey

Oidipus Karmaşası ve Büyüklerimiz — Bella Habip

14 Haziran 2004 tarihinde, Boğaziçi Üniversitesi Klinik Psikoloji bölümünün Gökçe Cansever adına düzenlediği anma toplantısında sunulan bildiriden.

Acaba Batı’ya ait olan ve temelde, hareket noktası, Yahudi-Hıristiyan zihniyeti ve modern bir hümanizma olan bir öğreti, bir kuram ve onun pratiği, batılılaşmaya çalışan bir coğrafya için bir yabancı olarak mı algılanmaktadır ve acaba bu öğretiyi kendi kültürümüze ve toplumsal yapımıza aktarmak yerine sadece kendi dilimize ve kültürümüze tercüme mi etmekteyiz? Ne demek istediğimi biraz daha açayım. Örneğin Oidipus Karmaşası kavramını ele alalım. Bu kavramın içini açmak sayfaları hatta ciltleri doldurur; onun için burada sadece bir noktaya değinmek istiyorum. Oidipus miti annesiyle cinsel ilişki kurup babasını öldüren ve akabinde yaptıklarını görmemek için gözlerini kör eden Oidipus’un insanlık dramını anlatır. Bu dram bir anlamda insan topluluklarının ensest yasağı etrafında örgütlendiklerini ve nesilden nesile devam eden kaçınılmaz düşmanca duygular taşıdıklarını gösterir. Bir genç kuşak varlığını sürdürebilmek için babasını öldürür, öldürmek zorundadır. Bu birey olmanın bir koşuludur. Ancak acaba bizde Oidipus’un öyküsü nasıl algılanmaktadır. Oidipus’un öyküsündeki baba katli Oidipus Karmaşasında sembolik anlamda bir öldürmeye karşılık gelir. Eskiyi tutup öldürmek, hakikaten öldürmek, silip süpürmek, yokmuş gibi yapmak değildir söz konusu olan. Bir üst kuşağı anlamak, sorgulamak, onun yerini almak, onun yerini almak arzusunun temelindeki düşmanca duyguların üstesinden gelmektir kastedilen. Ancak bizde olay böyle algılanmak yerine çocuğun, ona yaşam vermiş olmasından dolayı bir hayat borçlu olduğu babasına ihanet ederek onu katleden bir katil olması şeklinde mi algılanmaktadır? Herhalde “büyüklerimiz”i kastettiğim açıktır. Biz, hakikaten bu gerekli, oluşturucu cinayeti gerçekleştirebiliyor muyuz? Bu “büyüklerimiz”in yasını tutabiliyor muyuz? Kurumsal ilişkilerde bir üstün astına sen dediği, astın üstüne siz dediği, hatta abi, abla bacı gibi aile ilişkilerinin hitap biçimlerine bir üslup olarak yansıdığı kamusal alan ne derece bireyselliğe izin verebilir? Unutmayalım ki psikanalizin metapsikolojisi temelde bireyin etrafında inşa edilmiştir. Her ne kadar son yirmi yılın psikanalizi topluluklar üzerine düşünmekte ise de topluluğun metapsikolojisi üzerine kapsamlı kuramsal bir girişim mevcut değildir.

Psikanalizin İçinden, 2007

habip

2 Yorum

Filed under şey

İnsan Bilimlerinde Psikanalizin Yeri — Louis Althusser

Bu yazı, Althusser’in 1963-1964 yıllarında verdiği “Psikanaliz ve İnsan Bilimleri” konferansının birinci bölümüdür. Olivier Corpet ve François Matheron tarafından yayıma hazırlanan konuşmanın başlığı editörler tarafından seçilmiştir. Türkçesi Cogito 49’da yayınlanmıştır.

~~~

Lacan’ın yorumlanması aracılığıyla, psikanalizin bugün, 1963 yılında, insan bilimleri alanındaki gerçek yeriyle ilgileneceğiz. Psikanalizin günümüzde insan bilimlerindeki yeri gibi basit bir ifade kullanmamın kesinlikle iki temel gerekliliği vardır: birincisi psikanalizin kendisinin ne olduğunu, ikincisi insan bilimlerinin genel alanının ne olduğunu tam olarak bilme gerekliliğidir. Dolayısıyla sorduğumuz soru iki şeye bağlıdır: 1) Gerçek bir döküm: Bugün, 1963’te, psikanalizin insan bilimleri alanındaki empirik gerçek yeri ve bu alandaki pratik rolü nedir? 2) Bir kuramsallık sorusu: Bir yandan psikanalizin özünün, öte yandan da insan bilimlerinin özünün ne olduğu göz önünde bulundurulduğunda, psikanaliz ve insan bilimleri alanı arasındaki kuramsallık ilişkisi ne olmalıdır? Bugün bu kuramsallık sorusuna cevap verebilirsek —iddialı olduğu söylenebilecek bir amaçtır bu tabii ki ve buna inananların başında da ben geliyorum— kuramsal bir tartışma alanını tanımlama noktasına ulaşmış olabileceğiz ve bu alanda her türlü kuramsal, bilimsel, yöntemsel ve kesin düşünce psikanalizle ve insan bilimleriyle ilgili olmak zorundadır.

Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under çeviri

Bilinen Son İyi Yapılandırmayı Hep Bir Tık Daha İyiye

Ekim 2015

Zeliş Irmak: Peki Özgür bey çok kısa hemen sizden de şöyle ufak tüyolar alalım, n’apabiliriz ilk elden, böyle belki, buradan anlatabilecekleriniz, yardımcı olabilecekleriniz varsa, bu travmadan kurtulabilmek, ya da bunu azaltabilmek için, neler yapabiliriz?

Özgür Duran Yurtseven:
Temel olarak günlük yaşamımızı düzene koymamız gerekiyor. Aslında çok kaba bir şekilde, şu şekilde tanımlayabilirim: Travma bize bir biçim verdi, biz, daha önceki günlük yaşamımıza geri dönmemiz gerekiyor artık. Bizi nasıl etkilediyse, yemekle ilgili sıkıntılarımız varsa, arttıysa azaldıysa, tekrar eskisi gibi yemeye özen göstermekten tutun da, kıyafetlerimizi daha önce özenli seçiyorsak tekrar özenli seçmeye, kişisel bakımımıza özen göstermeye, arkadaşlarımızı sevdiklerimizi aramaya, bir arada bulunmaya… Eğer ki yakınınızsa bu kişi, onlara anlayışlı ve sabırlı bir şekilde yaklaşıp “Merak etme geçecek” gibi söylemler yerine onu dinlemeyi öncelikli almaya özen göstermek gerekiyor. Dediğim gibi bu, çok fazla şey sayılabilir. Aslolan, bir şekilde hayatı bir önceki haline döndürüp, hatta dediğim gibi, travmadan olumlu sonuçlar çıkararak, yani yaşanılan süreçte atlatılan o dayanışmanın da verdiği güçle, bir arada olmaya, dayanışmaya, birlikte yaşama özen göstermeye, ve bir adım daha fazlasını, kendimize ve çevremize davranmaya. Böyle bir yaklaşım sergilememiz gerekiyor. Kısaca böyle özetleyebilirim.

(28:21)

Bkz “10 Ekim’de Gerçekliğin Hakikati Ezmesi ve Sahi-Fol Kavramları”

Okumaya devam et

5 Yorum

Filed under şey

Psikanaliz — Sigmund Freud

Cogito Sayı 49 (TR: Begüm Kovulmaz)

Psikanaliz terimi, yirminci yüzyılın ortalarına dek Britannica Ansiklopedisi’nde (en azından ansiklopedi dizininde) yer bulamamıştır. Sözcüğe, 1922 yılında yayımlanan On İkinci Basım’ın “Davranışçılık” ve “Psikoterapi” gibi maddelerinde rastlanır. Psikanaliz, ilk defa On Üçüncü Basım’da (1926) başlı başına bir konu olarak ele alınmıştır ve editör bu maddeyi yazması için, dönemin en yetkin otoritesi Sigmund Freud’a başvurmuştur.

PSİKANALİZ: Freudcu Okul. 1880-1882 yılları arasında, Viyanalı hekim Dr. Josef Breuer (1842-1925), şiddetli isteri nöbetleri geçiren bir kızı, keşfettiği yeni bir yöntem aracılığıyla tedavi ederek hastalığın çeşitli belirtilerinden kurtarmayı başardı. Semptomların, kızın hasta babasına baktığı sıkıntılı bir dönemde edindiği izlenimlerle bağlantılı olduğunu düşünmekteydi. Bu yüzden, kızı hipnozla uyutarak hafızasında bu bağlantıları araması ve “patojenik” sahneleri bu süreçte ortaya çıkan duyguları baskı altında tutmadan yeniden yaşaması için yönlendirdi. Sonuçta, söz konusu semptomun bir daha ortaya çıkmamak üzere yok olduğu anlaşıldı.

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under çeviri, bilim, makale

Herşeye ve Herkese Karşı Lacan — Elisabeth Roudinesco

İçeriğini hatırlamıyorum ama adı çok güzel:

herkese

Özgün adı: Lacan, envers et contre tout

Çeviri: Nami Başer
Yayına Hazırlayan: Savaş Kılıç
Kapak Tasarımı: Semih Sökmen

Kitabın Baskıları:
1. Basım: Kasım 2012

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden olan psikanalist Jacques Lacan, güncelliğini korumaya ve tartışılmaya devam ediyor. Düşüncelerinin özgürlükçülerden ziyade baskıcıların amaçlarına hizmet ettiğini iddia edenler olduğu gibi, şahsı hakkında da olumlu ve olumsuz birçok mit ortaya atılıyor. Lacan’ı yakından tanıyan psikanalist ve tarihçi Elisabeth Roudinesco temelsiz iddiaları çürütmek ve bu önemli şahsiyeti gerek insan olarak gerek düşünceleriyle daha iyi tanımamızı sağlamak için söz alıyor.

Lacan’ın psikanalizi ve felsefesi hakkında yayımlayacağımız bir dizi kitabın ilki olan Herşeye ve Herkese Karşı Lacan, tanımak isteyenler için olduğu kadar tanıdığını düşünenler için de iyi bir kaynak: Canlı bir portre ve buna paralel bir analiz.

Yorum bırakın

Filed under çeviri, kitap

Marx Geri Döndü Tv Dizisi (Türkçe Altyazılı)

Kaynak: Fraksiyon.org

Marx Geri Döndü, tanıdık bir ifade. Binbir türlü krize boğulan kapitalizme karşın dimdik doğrulan Marx’ı ve daha doğrusu eleştirel kuramını anlatmaya yarıyor.

Bu ifade şimdi ise Arjantin’de yayınlanan bir tv dizisinde hayat buluyor. Komünist Manifesto’yu temel alan bu dizi için Fraksiyon çeviri grubunda yer alan dostlarımızın hazırladığı altyazılı bölümleri size sunuyoruz.

marx-geri-dondu-792x445

Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under çeviri, kurgu

Aşk üzerine — Jacques Lacan

(öncesi: Değildir)

Aşk [l’amour] (adamı) işaret eder (imler) ve her zaman karşılıklıdır/müşterektir/karşıldır, eskiden beri dediğim gibi.

Nazikçe söyledim, “hisleriniz hep karşılıklı” dedim, şöyle sorasınız diye:
— Peki ya, peki ya, aşk nasıl, aşk nasıl, o da hep karşılıklı mı?
— Hiç olmaz mı, hiç olmaz mı!
Bilinçdışı zaten bu iş için icat edilmedi mi? İnsan kendi arzusunun Başkasının arzusu olduğunu fark etsin diye. Sevgi tutkusu bu arzuyu bilmezden gelse de onu tamamen kapsar. Yakından bakılırsa bunun tahribatı görülür.

Okumaya devam et

10 Yorum

Filed under çeviri