Düşlemin haysiyeti — Slavoj Žižek

Psikanaliz etiğinde “Arzundan taviz verme” diyen ünlü Lacancı sloganın yanına belki şu öznelerarası sloganı da eklemeyi göze alabiliriz: Başkasının düşlem alanını ihlal etmekten olabildiğince kaçın, yani başkasının “özgül mutlağına” olabildiğince saygı göster.

Başkasının özgül mutlağı, onun kendi anlam evrenini mutlak surette kendine özgü bir tarzda örgütleme yoludur. Böyle bir etik (1) ne hayalidir (2) ne de simgeseldir:

1) Mesele komşumuzu kendimiz gibi sevmek değildir, yani onu bizim gibi olduğu için sevmek değildir, onda kendi suretimizi görmek değildir.

2) Mesele ona simgesel kimliğiyle bahşedilen haysiyet hasebiyle saygı göstermek de değildir, bizimle aynı simgesel topluluğa ait olması değildir, saygı gösterilecek topluluğu “insan olmak” diye iyice genişletsek bile [ç.n. tersten düşünürseniz aslında daraltmak oluyor].

Başkasına “kişi” olma haysiyetini veren şey evrensel-simgesel bir özellik değildir, tam da onda “mutlak surette özgül” olan öğedir, onun düşlemidir, asla onunla paylaşamayacağımızdan emin olabileceğimiz kısmıdır.

Kant’ın tabiriyle: Başkasına saygı göstermemiz her birimizde barınan evrensel ahlak yasası hasebiyle değildir, onun en “patolojik” nüvesi hasebiyledir, her birimizin keyfiyetini örgütlemek için “kendi dünyasını düşlediği” mutlak surette özgül yol hasebiyledir.

E hani psikanaliz sürecinde amaç analizanın en temel düşlemini sarsmaktı? Hani amaç öznenin (simgesel) gerçekliğinin son payandası olan temel düşlemine bir mesafe koymasını sağlayan “öznel yoksunlaşma”ya yol açmaktı? O halde psikanaliz süreci incelikli olduğu ölçüde daha da zalimane bir aşağılama yöntemi olmaz mı? Öznenin ayaklarının altındaki zemini çekip almak olmaz mı? Onun keyfiyetini kristalleştiren “ilahi detayların” dev bir hiçlikten ibaret olduğunu ona yaşatarak zorla öğretmek olmaz mı?

Simgesel düzendeki kusur veya tutarsızlığı maskeleyen “inandırıcılık” olan düşlem her zaman özgüldür – onun özgüllüğü mutlaktır, düşlem “dolayım”lara direnir, daha geniş evrensel bir simgesel mecraya dahil edilemez.

O halde başkasının düşleminin haysiyetini duyabilmeyi (hissedebilmeyi, sezebilmeyi) ancak kendi düşlemimize bir mesafe koyduğumuz zaman becerebiliriz, düşlemlerin nihai olumsallığını yaşayarak öğrendiğimiz zaman becerebiliriz, düşlemin herkesin kendi arzusunu kilitleyen çıkmaz sokakları kendine özgü bir tarzda saklama ve örtüleme yolu olduğunu kavramakla becerebiliriz.

Bir düşlemin haysiyeti tam da onun “yanılsamalı”, kırılgan, savunmasız karakterinden oluşur.

Yan Bakmak’tan

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

Bkz “Direniş ve Direşim: Horgörgü/Hoşgörgü ve Haysiyetmezlik”, “Şili itibarı desteklemedi haysiyeti onayladı”, “Şey’in haysiyeti” Slavoj Žižek, “Şili’de “Haysiyeti Onaylıyorum”: Esas-İmleyen ve hegemonya” Slavoj Žižek

4 Yorum

Filed under çeviri