Perhizyen: Eşitlikçi Adalet Haset Üzerine Kuruludur — Slavoj Žižek

Nietzsche ve Freud şu konuda hemfikirdi: Eşitlikçi adalet haset üzerine kuruludur; bizde olmayan şeye sahip olan ve onun keyfini süren Ötekine duyulan haset üzerine kuruludur. Sonuçta adalet talebi de Ötekinin aşırı keyfiyetinin kısılması ve herkesin keyfiyete eşit ölçüde erişmesi talebidir. Bu talebin zorunlu neticesi perhizyenliktir (çilecilik, asceticism). Herkese eşit keyfiyet dayatmak mümkün olmadığına göre onun yerine yasakların eşit paylaşımı dayatılır. Gerçi günümüzün müsamahakar sayılan toplumunda bu perhizyenlik kendi zıttının kılığına girer: ‘Zevk al!’ diyen genelleşmiş Üstben buyruğuna dönüşür. Hepimiz bu buyruğun tesiri altındayız. Bu nedenle keyfiyetimiz hiç olmadığı kadar kösteklenmiştir.

Narsisistik ‘öz-tatmin’i koşu yapmak, sağlıklı beslenmek gibi perhizyen disiplinlerle bileştiren yuppiyi düşünün. Belki de Nietzsche’nin Son İnsan dedikleri böyle birileriydi, günümüz yuppilerinin hazcı perhizyenliğinde nihayet bu kavram netleşebildi. Nietzsche basitçe perhizyenliğe karşı can-iradesini öne sürmemişti: Yoz aşırı duygusallığın öbür yüzünde belli bir perhizyenlik olduğunun farkına varmıştı. Wagner’in Parsifal‘ini eleştirmesinde, ağlak duygusallıkla müphem ruhçuluk arasında dalgalanan geç-Romantik yozluğu eleştirmesinde bu bellidir (bkz Zupančič, En Kısa Gölge).

Peki nedir haset? Augustin’in bahsettiği sahneye dönelim: Annenin memesini emen kardeşine hasetlenen bebek. Özne doğrudan doğruya Ötekinin kıymetli nesneye sahip olmasına hasetlenmez, daha ziyade Ötekinin bu nesnenin keyfini sürebilmesine hasetlenir, dolayısıyla ondan çalıp nesneye sahip olmak onun hasetini dindirmeyecektir. Onun asıl amacı Ötekinin nesneden keyiflenme yetisini yok etmektir. Buna göre haset bir üçlemeye aittir: Nesneden keyif alamayışın üç yolu olan haset, cimrilik ve melankoli, aynı zamanda düşünümlü olarak bu imkansızlıktan keyif almanın da üç yoludur.

Ötekinin sahip olduğu nesnenin keyfini sürmesine hasetlenen öznenin aksine cimri özne nesneye sahiptir ama onun keyfini süremez, onu tüketemez. Onu tatmin eden tek şey sahip olduğu nesneyi asla ve asla tüketilmeyecek kutsal/dokunulmaz/yasak bir varlık katına çıkarmak değildir. Bir cimrilik timsali tek başına eve dönüp kapıları kilitledikten sonra sandığını açıp kıymetli nesnesine gizlice göz gezdiren, onu hayranlıkla seyreden birisidir. Nesneyi tüketmesini önleyen unsur aynı zamanda onun arzu nesnesi statüsünün de güvencesidir. Melankolik özne ise aynı cimri özne gibi nesneye sahiptir ama nesneyi arzulanır kılan nedenleri yitirmiştir. Bu üçlünün en trajik üyesi olan melankolik istediği herşeye serbestçe erişebilir ama onlardan doyum alamaz [1].

Bu haset fazlası Rousseau’nun yeterince istifade edilmeyen meşhur ayrımının temelidir: Bir yanda kendini sevmek anlamında doğal bencillik vardır (amour de soi), öbür yanda kendini başkalarına tercih etmenin sapkınlığı vardır (amour propre), ikinci yaklaşım kendi amacına ulaşmak yerine engelleri yok etmeye odaklanır:

Bizi doğrudan mutluluğa yönelten ilkel tutkuların hepsi bizi sadece onlarla ilişkili nesnelerle uğraştırır, bunların ilkesi kendini sevmedir (amour de soi) ve hepsi özünde sevilesi ve müşfiktir; fakat engeller onu nesnesinden saptırdığı zaman ulaşmak istediği hedef-nesne yerine savmak istediği engel-nesneyle daha çok iştigal eder [engel-nesne onu işgal eder] ve tabiat değiştirerek hiddet ve nefretle dolar. İşte böylece aslında asil ve mutlak bir hissiyat olan kendini sevme, sevgiyi kendine tahsis etmeye (amour propre) dönüşür, bu hissiyat izafidir, kişinin kendini kıyaslamasıdır, tercih yapılmasını talep eder, keyfiyeti olumsuzluktan ibarettir ve kendi iyiliğiyle tatmin olmaya çabalamak yerine başkalarının talihsizliğiyle tatmin olmaya çabalar. (link)

Yani kötücül bir insan ‘sadece kendi çıkarını düşünen’ bir bencil değildir. Sahiden bencil olsaydı kendi iyiliğini düşünmekle o kadar meşgul olurdu ki başkalarının bahtını karartmaya vakit bulamazdı. Kötü bir insanın temel kusuru tam da kendinden çok başkalarıyla uğraşmasıdır. Rousseau burada özel bir libidinal mekanizmayı tarif eder: Nesneye yapılan libidinal yatırımı engele doğru kaydıran tersyüz. Bu mantık köktendinci şiddete doğrudan uygulanabilir: Oklahoma bombalamasında da İkiz Kuleler saldırısında da saf nefret sergilendi, asıl dert engeli yok etmekti (Oklahoma Şehrinin Federal Binasını veya Dünya Ticaret Merkezini yok etmekti), sahiden Hristiyan veya Müslüman bir toplumun yüce emellerine ermek değildi (bkz Jean-Pierre Dupuy, Petite metaphysique des tsunamis).

İşte bu yüzden eşitlikçilik asla olduğu haliyle kabul edilmemeli: Eşitlikçi adalet kavramı (ve pratiği) hasetle güdülendiği ölçüde, başkalarına yarar sağlamak için yerine getirilen standart feragatin tersyüz edilmesine dayanır: ‘Ben bundan feragat edeceğim, yeter ki başkaları (da) ona sahip OL(A)MASIN!Bu anlamda kötülük hiç de fedai ruha karşıt değildir, aksine tam da fedai ruhun kendisidir, insan kendi esenliğini boşverebilir, yeter ki o fedakarlık sayesinde Ötekini keyfiyetinden yoksun bırakabilsin…

[1] İnsan başka birileri yerine kendi kendine de hasetlenebilir mi? Kendi mutluluğuna veya talihine katlanamayıp inatla kendi kendini baltalayan kimi özneler için amiyane Freudcu tabirle denebilir ki Üstben Ego’nun başarısına hasetlenmiştir. Lacan’ın ‘söyleniş öznesi’ (öznenin konuşmasında ‘Ben’ diyerek kendisini temsil etmesi) ile ‘söyleyiş öznesi’ (konuşan ‘Ben’in kendisi) arasında yaptığı ayrım onlarda uç noktasına varır: Özne kendi Ötekisi konumuna yerleşerek kendi kendisine hasetlenir.

Şiddet kitabından

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

Bkz “Eşitlik Talebi Eşitlikten Kaçıştır”, “Kendini Sevme ve Sevgiyi Kendine Tahsis Etme” Jean-Jacques Rousseau, “Sezarın Hakkı: Perhizyen Brokoli Çorabı ve Bulancı Çok Lahana Çorbası” (fıkra)

3 Yorum

Filed under çeviri

3 responses to “Perhizyen: Eşitlikçi Adalet Haset Üzerine Kuruludur — Slavoj Žižek

  1. Geri bildirim: Nesnel dalga — derleme | YERSİZ ŞEYLER

  2. Geri bildirim: Nesnel alay — derleme | YERSİZ ŞEYLER

  3. Geri bildirim: Perhizyen — derleme | YERSİZ ŞEYLER