hayvanat bahçeleri

Geleneksel hayvanat bahçeleri, on dokuzuncu yüzyılın sömürgeci emperyalizminin ürünüdür. Afrika ve Orta Asya’da vahşi alanların açılmasıyla zenginleştiler bu bahçeler: Sömürgeler simgesel haraçlarını hayvan biçiminde ödüyorlardı. Egzotikliğiyle, ulaşılmazlığıyla ölçülüyordu haracın değeri. Teknolojinin gelişmesi buna son verdi ve egzotik kavramını geçersiz kıldı. Çiftlikte doğan ve yetiştirilen aslan da çoktandır doğum kontrolü uygulanan at kadar evcildir şimdi. Ama beklenen barış binyılı hala gelmiş değil. Ancak uygarlığın kendi akıldışılığının içinde, duvarları, kuleleri ve kafesleriyle hayvanat bahçelerinin sadece bir eklenti oluşturduğu kentlerin dehlizlerinde ve kuytu köşelerinde korunabilir doğa. Rasyonelleşen kültür, doğaya kapılarını açmakla onu büsbütün kendine benzetiyor ve aradaki farkla birlikte kültürün ilkesini; barış olasılığını da ortadan kaldırıyordur.

Theodor Adorno 1951 Minima Moralia, s.120

***

Zoological gardens in their authentic form are products of 19th century colonial imperialism. They blossomed following the opening up of the wild regions of Africa and Central Asia, which paid symbolic tribute in the form of animals. The value of the tribute was measured in terms of its exoticism, of its rarity. The development of technics cleared this away and abolished exoticism. The lion bred on the farm is as domesticated as the horse, which has long since become subject to birth-control. But the millennium has not dawned. Only the irrationality of culture itself, the nooks and crannies of the city, in which the walls, towers and bastions of zoos are crammed, are capable of preserving nature. The rationalization of culture, which opens a window to nature, thereby completely absorbs it and abolishes along with difference also the principle of culture, the possibility of reconciliation.

Theodor Adorno 1951 Minima Moralia, p.116

Yorum bırakın

Filed under çeviri

Yorumlar kapatıldı.