Er eren er: Erbaba — Jacques Lacan

Freud’un bütün kadınların keyfini süren Erbaba’dan söz etmesi mantıksızdır/saçmantıklıdır zira herkes bilir ki bir adam tek bir kadına bile zar zor yetebilir ve yetebildiğinde dahi öyle fazla havaya girmemelidir. (s. 100)

“Ölmüş olduğumu bilmeyen bir şey var.”

Ölmüşüm, orası kesin, ölmeye yazgılıyım – ama bunu bilmeyen şey adına ben de bunu bilmek istemiyorum.

Böylece “herkes”i mantığın merkezine koymamız mümkün olur: Herkes ölümlüdür.

Bunun temeli tam da ölümü bilmemektir, “herkes”i anlamlı kılan budur, bir babadan gelen herkes, babası öldüğü takdirde, onun keyfini alamaz, ondan istifade edemez.

Böylece ölü baba ile keyfiyet arasında Freudcu bir denklik kurulur. Denebilir ki keyfiyeti rezervde tutan odur (ihtiyat stoğu).

Freudcu efsane, trajik ve incelikli esnekliklerden damıtıldığı Totem ve Tabu‘daki beyan tarzıyla, ölü baba ile keyfiyet arasında denklik kurar. İşte buna “yapısal işleç” vasfını atfedebiliriz.

Erbaba efsanesi gerçek adına (zira Freud bu olayın gerçekten yaşandığında ısrarcıdır) şunları beyan ederek kendini aşar: Ölü baba keyfiyetin muhafızıdır, keyfiyet yasağı onunla başlamıştır, ondan kaynaklanmıştır.

Ölü babanın keyfiyet olması imkansızlığın işareti olarak karşımıza çıkar. Böylece gerçek kategorisini benim tanımımda sabitleyen öğeyi yeniden buluruz, dediğim gibi: Gerçek, simgesel ve imgeselden kökten ayrılır; gerçek imkansızdır. Kafayı tosladığımız basit bir engel adına değil ama simgeseldeki imkansızlığın mantıksal engeli adına. Gerçek buradan gelir.

Ödip efsanesinin ötesinde sahiden bir işleçle tanışırız, yapısal bir işleç, onun adı “gerçek baba”dır, taşıdığı vasıf ise sunduğu paradigmayla Freudcu sistemin kalbinde “gerçeğin babasını” kimleştirmesidir, yani Freud’un söyleyişinin merkezinde imkansızlığa tahsis edilen Erbaba’yı kimleştirmesidir.

Yani Freud’un söyleyişinin psikolojiyle alakası yoktur. Tek adam halinde sunulan Erbaba’nın halet-i ruhiyesi falan düşünülemez. Hatta onu duymak istihza uyandırır, önceden dediğim gibi: Bütün kadınların keyfini süren bir adam akla hayale sığmaz; normalde tek bir kadına yetebilmek bile öyle az buz beceri değilken. Bu da bizi bambaşka bir atıf noktasına gönderir: Orası iğdiştir ve onu Esas-İmleyen ilkesiyle tanımlarız. Konuşmamda bunun olası anlamlarını size göstereceğim.

Efendi söylemi keyfiyetin Ötekine varışını gösterir, ona yetebilen ancak O’dur. Dilde keyif almak ancak ısrarla kayıp üreten noktaya erip keyif fazlasına beden vermekle olur.

Öncelikle dil, efendinin dili de dahil olmak üzere, olsa olsa taleptir, boşa düşen taleptir. Başarısından değil ama yinelenmesinden bir başka boyut çıkar, bir kayıp boyutu, keyif fazlasına beden veren kayıp boyutu.

Seminer 17’den, s. 123-124

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

ç.n. Erbaba’daki er’in üç anlamı:

Er eren er olur: erken varan yetkilenir.
(call dibs, birim birim birim!, birimlenme, atıf/telif/patent/vb).

Bkz “Ödip efsanesi ve Erbaba efsanesi” Slavoj Žižek

5 Yorum

Filed under çeviri