Anna özgürdür — Slavoj Žižek

Bu kadar umutsuz bir çağda nasıl özgür olunacak? Shonda Rhimes’ın ürettiği Anna’yı İcat Etmek (Inventing Anna, Netflix 2022) dizisi bu soruya bir cevap verir. Diziyi esinleyen Anna Sorokin’in hikayesini Jessica Pressler yazdı: “Anna Delvey New Yorklu Parti İnsanlarını Nasıl Kandırdı” (New York Magazine, 2018) makalesi Rusyalı Anna Sorokin’in kurgudan-dahi-acayip hikayesini anlatır, bu üçkağıtçı yirmili yaşlarda “zengin Alman varis Anna Delvey” namıyla markalaşıp şehirdeki elitlerle haşır neşir oldukça şatafatlı hayatlara yelken açmıştır. İnternet ortamlarına bomba gibi düşen Sorokin hapis cezası aldığı halde kamuoyunu müteessir bırakmayı sürdürmektedir.

Diziyi değerlendirenler tekinsiz hislere kapıldı: Anna’nın canlandırılışı onlara inandırıcı gelmedi çünkü onca maskenin ardına saklanan gerçek insan diziye yansımamıştı… İyi de hakikat zaten buysa ne olacak? Ya bütün düğmelere basan manipülatif öznenin öz-bilinci diye bir şey yoksa? Anna’nın eylemi öyle sizin bildiğiniz saadet zincirlerine benzemez, sadece borçları erteleyip bir borcu diğeriyle kapatmak değildir, sadece insanları alacaklarının ödeneceğine inandırmak değildir. Delice de olsa Anna kendi öznel yaşantısını da saadet zincirine katmıştır: Sadece başkalarını kandırmaz; o bir bakıma kendi kendisinden borç almaktadır, farzettiği gelecekten borç almaktadır. İşte dişil tavır böyle olur, oysa Tinder Swindler‘da anlatılan Shimon Hayut hiç öyle mi? (dikkat edin Tinder Swindler belgeseldir, Anna’yı İcat Etmek kurgudur) Hayut Avrupa’da seyahat ettiği yerlerde kendini Rusyalı-İsrailli elmaslar hakimi Lev Leviev’in oğlu diye tanıtıyordu. Bu adam Simon Leviev namıyla Tinder’dan temas kurduğu kadınları kandırıp onlardan karşılığı hiç ödenmeyecek borçlar aldı. Çok pahalı hediyelerle kadınları cezbetti, özel jetlerle onları yemeklere götürdü, tabi ki önceden kandırdığı diğer kadınlardan aldığı paralarla. Sonra kredi kartlarını ve banka hesaplarını kilitleyen bir ‘güvenlik açığı’ mazeretiyle kurbanlarından finansal yardım talep etti. Bu kadınların birçoğu bankadan kredi çekerek veya kredi kartı çıkararak ona yardım etti. Kariyerinin finali de epey münasip bir tarzda cereyan etti: Şubat 2022’de bir NFT koleksiyonu başlatarak kendi hakkında çekilen filmdeki imgeleri ve alıntıları piyasaya açtı (dijital/sanal mal satışı) .

İki hikaye arasında dikkat çeken parallellik bizi aradaki mühim farkı algılamaktan alıkoymamalı: Hayut başkalarını soğukkanlılıkla manipüle eden bir sahtekardır, özdeşim kurduğu hiçbir projesi yoktur, onun tek hüneri kandırdığı bir kadını geride bırakıp bir başka kadına geçiş yapmaktır, Anna ise kalıcı bağlarla ördüğü işbirlikçiler ağıyla dev bir plan yürütmüştür: Anne Delvey Vakfı’nı kurmak. Onu ayırt eden özellik görünüşlere/zevahire kayıtsız şartsız sadık kalmasıdır: Yalancılığını ve hilekarlığını itiraf etsin diye defalarca ona yalvaran arkadaşlarına katiyen diz çökmez, maskesini de asla düşürmez. Yalanlarını ispatlayan olgularla yüzleştirildiği her seferinde zevahiri kurtarmak için bir yol daha buluşuna şahit oluruz.

Anna ahlaksızdır ama kesinlikle etiktir. Avukatı jüri huzurunda yaptığı son konuşmada müdafi olarak bu kızcağızın baştan sona hep kendi hayal dünyasında yaşadığını ve gerçek bir başarıya “tehlike yaratacak kadar yaklaşmadığını” (dev proje için para toplayamadığını) iddia edince Anna bu müdafiliği kendisine ihanet sayar ve öfkeyle tepki gösterir. Demek ki başarıyı teğet geçen biri sayılarak ağır bir ceza almayı gülünç bir küçük hesapçı hayalperest sayılarak “kendini kurtarmaya” yeğ tutar.

İşte bu kayıtsız şartsız arzu Anna’yı etik kılar: O Lacan’ın “arzundan taviz verme” formülüne harfiyen riayet eder. Hatta bu yüzden Anna’nın dolandırdığı kimileri onun “kendini kurtarma” derdinde olmadığını anlayınca Anna’yla dert ortaklığını sürdürdüler. Lacan’ın dediği gibi “bir kahraman ihaneti hasarsız atlatabilir,” Anna sonuna dek kahramanlığını sürdürür. Dolayısıyla olağan psiko-sosyal açıklamalar boşa düşer: Onun kim ve ne olduğuna babası bile şaşırmıştır.

Hannibal Lecter’i anlatan eski romanlardan ünlü bir alıntıyı uyarlarsak, ona bir şey olmadı, dünyaya o oldu (onun başına bir iş gelmedi, o dünyanın başına geldi). Evet onun dev projesi gülünç ve yapmacıktı ama yine de o bu eylemiyle yüce bir figür oldu çünkü bu gülünç projesini Şey’in haysiyetine yükseltti, bu Dava için bütün hayatını ortaya koydu. Kim ve ne olursa olsun onun alay etmediği ve napnaif olduğu kesindir ve çağımızda böylesi bir naifliğe muhtacız, hem de çok kesin bir nedenle: Anna özgürdür, Hayut ise başkalarını manipüle edip kazanç edinirken kendi bencil ihtiyaçlarına kuyrukçuluk ediyordur. Özgürlük başkalarının eremediği/ulaşamadığı/kavrayamadığı Benliğimin gizli nüvesinde saklanmaz, güvenli bir mesafeden başkalarını manipüle edebileceğim bir konum vermez bana. Özgürlük benim başkaları nazarında oynamayı kararlaştırdığım rol ile kayıtsız şartsız özdeşleşmemde yatar.

(kaynak)

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

güvenli kaçığın güvenlik açığı

3 Yorum

Filed under çeviri