Süpergüç-sonrası kapitalist dünya düzenini kim denetleyebilir? – Slavoj Žižek

Bölünmüş ve tehlikeli bir dünyada, yeni güçlere biraz terbiye öğretmemiz lazım

Slavoj Žižek
6 Mayıs 2014, The Guardian

US President Barack Obama meets with Russian President Putin in Los Cabos

Başkan Putin ve Başkan Obama. ‘Bugün eski ve yeni süpergüçler birbirlerini test ederek küresel kurallara dair kendi versiyonlarını dayatmaya çalışıyorlar.’ Fotoğraf: Jason Reed/Reuters

Bir toplumu bilmek yalnızca aleni kurallarını bilmek değildir. Bu kuralların nasıl uygulanacağını da bilmek gerekir: ne zaman kullanılacakları, ne zaman ihlal edilecekleri, teklif edilen bir tercihin ne zaman geri çevrileceği, ne zaman etkin olarak mecbur kılındığımız bir şeyi özgür bir tercihmiş gibi yapmamız gerekeceği… Örneğin reddedilmek-üzere-yapılan-teklif paradoksuna bakalım. Zengin bir dayım beni bir restorana çağırmışsa, hesabı onun ödeyeceğini ikimiz de biliriz, ama yine de paylaşmakta biraz ısrar etmem gerekir —dayım “Tamam o zaman sen öde!” deyiverse nasıl da şaşırırdım.

Rusya’da Sovyet sonrası Yeltsin’in egemen olduğu kaotik yıllarda benzer bir sorun vardı. Yasal kurallar bilinmesine ve büyük ölçüde aynı Sovyetler Birliği’ndeki gibi olmasına rağmen, toplumsal yapının bütünlüğünü sürdüren örtük, yazılmamış kuralların karmaşık ağı paramparça oldu. Sovyetler Birliği’nde diyelim ki daha iyi hastane hizmeti ya da yeni bir daire istiyorsanız, otoriteler karşısında bir şikayetiniz varsa, mahkemeye çağrıldıysanız ya da çocuğunuzun yüksek bir okula kabul edilmesini istiyorsanız, örtük kuralları bilirdiniz. Kimin muhatap alınacağını, kime rüşvet verileceğini, ne yapabileceğinizi, ne yapamayacağınızı anlardınız. Sovyet iktidarının çökmesinden sonra sıradan insanlar için günlük yaşamın en sinir bozucu yanlarından birisi bu yazılmamış kuralların ciddi olarak bulanmasıydı. İnsanlar nasıl tepki göstereceklerini, aleni yasal düzenlemelerle nasıl ilişkileneceklerini, neyin görmezden gelinebileceğini ve nerede rüşvetin işe yarayacağını bilemiyorlardı. (Suç örgütlerinin bir işlevi, bir tür yapay yasallık sağlamaktı. Küçük bir işyeri sahibiyseniz ve müşteri size borçlandıysa mafya koruyucunuza dönüyordunuz ve o sorunu hallediyordu, çünkü devletin yasal sistemi verimsizdi.) Toplumun Putin hükmü altında istikrar kazanması büyük ölçüde bu yazılmamış kuralların yeni durumda billurlaşması sayesindedir. Artık yine insanlar çoğunlukla toplumsal etkileşimlerin karmaşık ağını anlayabiliyordu.

Uluslararası politikada bu aşamaya henüz ulaşmadık. 1990’larda büyük batı güçleri ile Rusya arasındaki ilişki sessiz bir pakt ile düzenleniyordu. Batılı devletlerin Rusya’ya büyük bir güç gibi davranması, Rusya’nın büyük bir güçmüş gibi davranmaması koşuluna bağlıydı. Ama ya reddedilmek-üzere-yapılan-teklifin yapıldığı kişi bunu gerçekten kabul ederse? Ya Rusya büyük bir güç gibi davranmaya başlarsa? Böyle bir durum tam anlamıyla bir felakettir, varolan ilişkilerin bütün dokusunu tehdit eder —beş yıl önce Gürcistan’da olduğu gibi. Artık süpergüçmüş gibi davranılmakla yetinmekten yorulan Rusya, hakikaten bir süpergüçmüş gibi davrandı.

İşler nasıl buraya geldi? “Amerikan yüzyılı” sona erdi ve küresel kapitalizmin birçok merkezinin oluşmakta olduğu bir döneme girdik. ABD’de, Avrupa’da, Çin’de ve belki Latin Amerika’da da, belirli burkulmaları temsil eden kapitalist sistemler gelişti: ABD neoliberal kapitalizmi, Avrupa refah devletinden ne kaldıysa onu, Çin otoriter kapitalizmi, Latin Amerika ise popülist kapitalizmi temsil etmekte. ABD’nin tek güç —evrensel polis— olarak kendini dayatma girişimi başarısız olduğuna göre, bu yerel merkezler arasındaki etkileşim kurallarının artık çatışan çıkarlara göre kurulması gerekiyor.

İşte bu yüzden bulunduğumuz devrin potansiyeli, göründüğünden daha tehlikelidir. Soğuk savaş sırasında, uluslararası davranış kuralları açıktı ve süpergüçlerin “deli”liğince (Mad: mutually assured destruction – karşılıklı yok oluş güvencesi) güvence altındaydı. Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal ederek bu yazılmamış kuralları ihlal ettiği zaman bunun bedelini fazlasıyla ödedi. Afganistan’daki savaş onun için sonun başlangıcı oldu. Bugün eski ve yeni süpergüçler birbirlerini test ederek küresel kurallara dair kendi kurallarını dayatmaya çalışıyor, temsilciler aracılığıyla deneyler yapıyorlar, ki bu temsilciler elbette diğer küçük uluslar ve devletlerdir.

Bir zamanlar Karl Popper bilimsel hipotez testlerini överken, “böylece kendimiz yerine hipotezlerimizin ölmesine izin veriyoruz” demişti. Günümüzün testlerinde büyük uluslar yerine küçüklerin canı yanıyor ve yaralanıyorlar —önce Gürcistan, şimdi Ukrayna. Resmi argümanlar insan hakları ve özgürlükler çerçevesinde oldukça ahlaki de olsa, oyunun doğası belli. Ukrayna’daki olaylar Gürcistan’daki krizin ikinci bölümüymüş gibi görünüyor —düzenlenmemiş, çok merkezli bir dünyanın jeopolitik denetim mücadelesinin bir sonraki aşaması.

Eski ve yeni süpergüçlere biraz terbiye öğretmenin kesinlikle zamanıdır, ama bunu kim yapacak? Açıkçası ancak ulusaşırı bir yapı bunu becerebilir —200 küsur yıl önce Immanuel Kant küresel toplumun yükselişine dayanan ulusaşırı bir yasal düzen ihtiyacını görmüştü. Kalıcı barış projesinde şöyle yazdı: “Yeryüzü halklarının dar ya da geniş topluluğu şimdiye kadar öyle gelişmiştir ki bir yerdeki hak ihlali dünyanın her yanında hissedilir, dünya yurttaşlığı yasası fikri öyle süslü veya abartılı bir nosyon değildir.”

Fakat bu bizi yeni dünya düzeninin “başat çelişkisi” (bu eski Maoist terimi kullanırsak) olduğu savunulabilecek olan şeye getirir: küresel kapitalist ekonomiye tekabül edecek bir küresel politik düzenin yaratılmasının imkansızlığı.

Ya dünya çapında bir demokrasi veya temsili bir dünya hükümetinin varolamaması yalnızca ampirik kısıtlamalara değil, yapısal nedenlere dayanıyorsa? Ya küresel pazar ekonomisi, dünya çapında seçimlerin yapıldığı küresel bir liberal demokrasi olarak doğrudan örgütlenebilir değilse?

Bugün küreselleşme çağımızda bu “başat çelişki”nin bedelini ödüyoruz. Politikada, yıllanmış saplantılar ve belirli, tözsel etik, dinsel ve kültürel kimlikler, büyük bir şiddetle geri döndü. Bugünkü vaziyetimiz bu gerilimle tanımlanıyor: malların küresel özgür dolaşımına, toplumsal katmanda büyüyen ayrılmalar eşlik ediyor. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve küresel pazarın yükselişinden beri, halkları ve kültürlerini birbirinden ayıran her yerde yeni duvarlar ortaya çıkmaya başladı. İnsanlığın varlığını sürdürmesi bile bu gerilimin çözülmesine bağlı olabilir.

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

2 Yorum

Filed under çeviri

2 responses to “Süpergüç-sonrası kapitalist dünya düzenini kim denetleyebilir? – Slavoj Žižek

  1. Geri bildirim: E V V 3 L » Önemli Sosyolojik Değerlendirmeler 2014 (Alain Badiou, Slovaj Žižek)

  2. Geri bildirim: NO FÜTUR — çeviri derlemesi | YERSİZ ŞEYLER