İstihzamane: Alay ve İroni — Slavoj Žižek

Ne Google ne de Türk Dil Kurumu’nun umursadığı bu ayrımı öğrenelim:

Normal bir insan inanamayacağı kadar ahlaksızdır ama bilemeyeceği kadar da ahlaklıdır. (Sigmund Freud)

Aptal abdal olmadığına inanamaz ama abdal aptal olmadığını bilemez. (Biliyom Şakaespri)

Aralarında diyalektik geçişler yaptığımız karşıtların simetrik olduğunu varsaymamalıyız: Hegel iki geçişin (‘sahici’ yetkilenme ile hariçten zorlama arasında) ne aynı mantığı izlediğini ne de birbirini ikame edebileceğini söyler. Bu diyalektik asimetrinin en iyi örneği alaycılık-ironi ikiliğidir.

Alaycının temel jesti ‘sahici yetki’nin taslama olduğunu ifşa etmektir, yetkiyi etkili kılan tek içeriğin kaba kuvvet veya maddi kazanç uğruna biat olduğunu öne sürer; ironist ise faydacı hesaplarla soğukkanlı davranır görünen tarafların inandırıcılığından kuşkulanmaktadır – bu mesafeli hesapçılık halleri ona göre muhtemelen çok daha derin bir bağlılığın kılıfıdır.

Alaycı, vakur yetkilinin gülünç gösterisini derhal küçümser; ironist ise müstehzi aşağılama veya kayıtsızlık numaralarının [duymazdan gelmenin] aslında bağlılık ifadesi olduğunu ayrımsayabilir.

Mesela aşk mevzuunda alaycının uzmanlık alanı coşkuyla deklare edilen derin tinsel münasebetlerin aslında sevgiliyi cinsel ve benzeri yollarla sömürme taktikleri olduğunu açıklamaktır, ironist ise sevgilinizi tiye almanızı, hatta aşağılamanızı bile ona olan bağlılığınızın gerçek derinliğini ikrar edemeyişinizin örtük ifadesi sayarak melankolik havalara girer.

En ironist sanatçı Mozart’tı belki de – Così fan tutte şaheserini anmak yeter. ‘Soave il vento’ üçlemesi elbette alaycı tarzda okunabilir, birazdan çevirecekleri erotik dolaplardan duydukları sevinci zar zor gizleyenlerin sergilediği üzgünümsü bir veda taklidi gibi okunabilir; ironik anlamı ise şarkıyı söyleyen öznelerin, entrikayı planlayan manipülatör Don Alfonso da dahil olmak üzere, yine de bu hüzünlü vaziyetten sahiden müteessir olmalarıdır – böyle beklenmedik sahilikler alaycının idrakinden kaçar.

İlk bakışta alaycının ironistten çok daha radikal bir mesafe koyduğunu düşünebilirsiniz: İroni ‘tepeden inme’ (simgesel düzen dahilinde kalan) şefkatli bir küçümseme değil midir – yani dünyaya büyük Ötekinin yükseltilmiş konumundan bakan öznenin insanların kapıldığı banal dünyevi hazların hepsinin sonuçta beyhude olduğunu fark ettiği için onlara koyduğu mesafe değil midir – alaycılık ise Söz’ün yani simgesel paktın bağlayıcı gücüne iman etmemizi boşa düşüren ‘dünyevi’ bakış açısına dayanmaz mı, ‘aşağıdan gelip’ anlam ve önemi olan tek gerçek tözün keyfiyet olduğunu ileri sürmez mi: Sokrat karşısında Alaycı Diyojen değil midir?

Ama asıl ilişki bunun tersidir: Alaycı “büyük Öteki yoktur” –simgesel düzen bir kurgudur– diyerek doğru bir öncülden yola çıkar ama büyük Öteki ‘işlemez’ diyen hatalı neticeye varır, kurguların oynadığı rolün yoksayılabileceği sonucunu çıkarır: Alaycı, öznenin keyfiyet gerçeğiyle ilişkisinin her halükarda simgesel kurgu yoluyla düzenlediğini fark edemediği için Şey-Keyfiyet’e erişebilmek için yaslandığı tanımları içeren simgesel bağlamın iyice kulu kölesi olur, kamuoyu nezdinde alay ettiği simgesel ritüele daha beter hapsolur.

İşte Lacan ‘kanman iptir’ sözüyle bunu kasteder (kanmayan dolanır/yanılır: les non-dupes errent): Simgesel kurguya kanmayanlar yanılır, dolanır, ipin ucunu iyice kaçırır. ‘Yumuşak’ gözüken ironik yaklaşım ise simgesel evreni bir arada tutan düğüm noktalarını çözmenin çok daha etkili bir yoludur – sonuçta Ötekinin yokluğunu üstlenmeyi beceren taraf alaycı değil ironisttir.

Belki alay-ironi ikiliğine dayanarak Doğu (eski Komünist Doğu Avrupa) ile Batı arasında hâlâ süregiden ‘tinsel’ ayırının/çatlağın bir yönü tanımlanabilir. Doğuda direşen tavır Söz’ün yani simgesel paktın bağlayıcı yetkisi karşısında duyulan alaycı güvensizliktir, Batı ise alaycı öznenin faydacı-hesapçı davranışlarında pek o kadar ‘özgür’ olamadığından, ikrar edemediği iç köstekler ve simgesel borçlarla onun etrafını kuşatan bir ağa takıldığından şüphelenmektedir.

Psikanalizde en yaygın yorumlayıcı tavır adeta bir alaycılık timsalidir: Zaten özü itibariyle psikanalitik yorum sevgilinin tinsel yüceltimi veya kahramanca fedailik gibi ‘asil’ görünen jestlerin arkasında saklanan ‘aşağılık’ güdüleri (cinsel şehvet, ikrar edilmemiş saldırganlık) tespit etme eylemi değil midir?

Ama bu yaklaşım biraz fazla pürüzsüzdür; psikanalizin açıklamaya çabaladığı asıl muamma bunun tam tersi de olabilir: ‘Önyargılardan’ ve ‘ahlaki kısıtlardan’ muaf ve özgür olduğunu beyan eden birinin bilfiil davranışları nasıl olur da sayısız iç kösteğe, ikrar edilmemiş yasaklara vb. şahitlik eder? Özgürce ‘hayatın tadını çıkaran’ biri nasıl olur da sistematik olarak ‘mutsuzluk peşinde koşar’, nasıl olur da çeşitli yöntemlerle kendi başarısızlığını örgütleyip hazırlar? Onun bu işten çıkarı ne olabilir, bundan nasıl bir sapkınca zevk alıyor olabilir?

Alaycılığın fiiliyatta simgesel bağı baltalamak yerine ona iyice bel bağladığının ispatı –alaycı mesafenin bünyevi temeli ve eşleniğinin bu bel bağlayış olduğunun ispatı– Doğu Avrupa Sosyalizmine karakterini veren alaycı güvensizlik tavrıyla çeliştiği görülen şu özelliktir: Bu ülkelerde Söz’ün gücüne neredeyse paranoyakça iman edilirdi.

Devlet ve iktidar Partisi kamuoyuna yansıyan en ufak eleştiride bile ağır bir paniğe kapılırdı, küçük bir fanzinde yer verilmiş müphem bir şiirde veya akademik bir felsefe dergisinde çıkan bir makalede geçen muğlak birkaç eleştirel imanın gücüyle sanki bütün sosyalist sistemi yerle bir edecek patlama tetiklenebilirmiş gibi davranırlardı.

İşte bu nedenle günümüzden geçmişe bakılınca ‘gerçek Sosyalizm’ nostaljik bir sempatiye nail olur çünkü bu özellik o ülkelerde Aydınlanma mirasının (akılcı tartışmalarla toplumu etkileyebilme inancının) sağ kaldığına şahitlik eder. Söz seviyesinde işleyen barışçıl medeni toplum hareketleriyle ‘gerçek Sosyalizm’in baltalanması belki de bu yüzden mümkün olmuştu – Söz’ün kudretine iman etmek o sistemin Aşil topuğuydu.

Buradaki mesele yine ideolojide karşıtların örtüşmesidir: ‘İdeolojik’ yalnızca ‘sahici’ egemenlik ve Efendi’ye hürmet kılığına soktuğu kaba kuvveti gizemleyen aldatmaca değildir, aynı zamanda –hatta daha çok– yetkili tiplerin içten nüfuz ederek bizi ‘yakaladığını’ kimi yanılsamalar nedeniyle anlayamamamızdır, yani hariçten zorlamaya baş eğdiğimizi zannettiğimiz halde bilinçdışı libidinal ekonomi seviyesinde kendi arzumuzdaki çıkmazdan kaçınmak için o Efendi’ye muhtaç kalmamızdır.

Bu alaycı-ironist ikiliği tamamlayıcı ideolojik yordamlar dizisinde öyle herhangi bir ikilik değildir belki; bu ikilik ideoloji mefhumunun radikal muğlaklığını yaratan temel çıkmazın anahtarını bize veriyor olabilir, zira ideolojik bir yordamın karşıtının da eninde sonunda en az onun kadar ideolojik olduğunun anlaşıldığını gösterir.

Alaycı, ideolojik kimeraları kaba gerçekliğe indirger, yükseltilmiş ideolojik kurguların altında yatan gerçek zeminin peşindedir o; ironist ise bizzat gerçekliğin pek o kadar gerçek olmayıp hep-zaten bilinçdışı bir düşlemle yönetilen bir kurgu gibi yapılanmış olabileceğinden şüphelenir. İki tavır da kendi kazdığı kuyuya düşer: Alaycının düştüğü kuyu, simgesel kurgular ağının dışında kalan nihai gerçekliğe duyduğu naif inançtır; ironistin düştüğü kuyu da bunun tersidir: Gerçekliği kurguya indirgemektir.

O halde bu kısır döngü nasıl kırılacak? Escher’in kalemle birbirini çizen iki el resmindekine benzer bir paradoksla [saçmantıkla] bu iki konumun birbirini baltalamasından nasıl kaçınılacak? Lacan (kurgu gibi yapılanan) gerçeklik ile simgeleşmeye direnen Gerçeği ayırt ederek bize yol gösterir.

Bölünemez Kalan’dan

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

Bkz “Naman-ı Pir: Kanman İptir, Anlam: Al Nam! (les noms du père: les non-dupes errent)” Jacques Lacan, “Balıkların sevinci: Nereden bileceksin?” Zen meseli

Alaycı: Sen kendini ne sanıyorsun ki!
İronik: Sen kendimi ne sandığımı sanıyorsun ki!

Untitled

Çizen Eller, Escher, 1948

30 Yorum

Filed under çeviri

30 responses to “İstihzamane: Alay ve İroni — Slavoj Žižek

  1. Geri bildirim: Slavoj Žižek’le alay etmek klişe oldu — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  2. Geri bildirim: Davasız Asi: havalı-özel ile tavukdışı-piliç inşası — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  3. Geri bildirim: Geçit Töreni — çeviri derlemesi | YERSİZ ŞEYLER

  4. Geri bildirim: Rodos Çıtası: Alay Mı İroni Mi? — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  5. Geri bildirim: Terazi (hayvancık işareti) ve Sokrat — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  6. Geri bildirim: Hamlet: Olmak mı olmamak mı? Mesele budur işte — William Shakespeare | YERSİZ ŞEYLER

  7. Geri bildirim: Lüks Lambasının Basınçlı Gaz Tüpü ve İdare Lambasının İspirto Haznesi — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  8. Geri bildirim: Alaycı insanın inanan insana alerjisi vardır çünkü kendisi de gizlice inanıyordur — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  9. Geri bildirim: Balıkların sevinci: Nereden bileceksin? — Zen meseli | YERSİZ ŞEYLER

  10. Geri bildirim: Slavoj Žižek: Sapkın Kılavuz Sinema | YERSİZ ŞEYLER

  11. Geri bildirim: Fleabag: Şakacıktan Ölmüşlük Etrafında Sahnelenen Toplu İğdiş Mizanseni — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  12. Geri bildirim: Şirreti Evcilleştirmek: Ela gözlü Şekspirim geldi, duyan gelsin işte Şekspir! Açılın kapılar Şekspire gidelim, siyaset günleri gelip yetmeden… — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  13. Geri bildirim: Alaycılık vs. İroni/Dalga — Slavoj Žižek | YERSİZ ŞEYLER

  14. Geri bildirim: Saikbilim — özel sayfa | YERSİZ ŞEYLER

  15. Geri bildirim: Komik Somutlama: Ciddi Dalga Geçmek Nedir? — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  16. Geri bildirim: Hülya Espri Nesnel İronidir/Dalgadır — Slavoj Žižek | YERSİZ ŞEYLER

  17. Geri bildirim: Mayıs Sıkıntısı: Elindeki Kameraya Güvenen Alaycı Boomer — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  18. Geri bildirim: Slavoj Žižek: Sapkın Kılavuz İdeoloji | YERSİZ ŞEYLER

  19. Geri bildirim: Freud Müritleri Derneği — ChatGPT | YERSİZ ŞEYLER

  20. Geri bildirim: Sigmund Freud ‘Halkla İlişkiler’in dayısı ve eniştesi mi? — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  21. Geri bildirim: Dal-Gül-Bülbül topografisi — ChatGPT | YERSİZ ŞEYLER

  22. Geri bildirim: Freud’un kanepesi ~ İbrahim Tatlıses, Kardeş Türküler | YERSİZ ŞEYLER

  23. Geri bildirim: Yersizlik Hissi: Gönülsüzce Aynı Yere Dönmek — Sigmund Freud | YERSİZ ŞEYLER

  24. Geri bildirim: Gelişen nörobilim araştırmaları Freud’un “Üstben” fikrinin kulağa geldiği kadar tuhaf olmadığını gösteriyor — Olivia Goldhill | YERSİZ ŞEYLER

  25. Geri bildirim: Sekseninci Doğumgününde Sigmund Freud’a Mektup – Kolektif | YERSİZ ŞEYLER

  26. Geri bildirim: İkrar neredeyse inkar oraya varmalıdır — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  27. Geri bildirim: Saikbilimci Samet Ferit ve Edip Müşkülatı — ChatGPT | YERSİZ ŞEYLER

  28. Geri bildirim: Slavoj Žižek: Belgesel | YERSİZ ŞEYLER

  29. Geri bildirim: İvmeci Öteriterizm ve Frenci Hülya Espri — Işık Barış Fidaner | YERSİZ ŞEYLER

  30. Geri bildirim: Sapkın Kılavuz İdeoloji: İkinci Toplantı | YERSİZ ŞEYLER