Ölünceye dek yaşamak — Slavoj Žižek

Untitled

Günümüzde yaşadığımız sağlık krizi, küresel ısınma, toplumsal-ekonomik ve benzeri çatışkılardan oluşan komplike vaziyete hangi etik duruş uygun düşer?

İlk akla gelen figür, yetkililerin dayattığı özel bir görevle iştigal eden uzmanlardır; uzman bir kişi yürüttüğü faaliyetin geniş toplumsal bağlamını fütursuzca yoksayabilir.

İkinci akla gelen figür, radikalimsi entelektüellerdir; mevcut düzeni eleştiren bu kişiler ahlaki üstünlüğün rahat konumuna sığındıkları için yaptıkları eleştirinin gerçel etkileri olmayacağını çok iyi bilirler [ç.n. entelijansiya = entel jantiler + entel jartiyer].

Peki fol eleştirel duruşların bizi gark ettiği yanılsamadan sıyrıldıktan sonra yaşantımıza nasıl devam edeceğiz?

Gerçekliğimizi kabullenmemiz tek başına yeterli olmaz: Medeniyetimizin nihayete erme halleri bizi büyüledikçe normalliğin bozunmasından marazi zevkler türeten bir seyirci konumuna düşüyoruz…

Zaman boyutu hep akılda tutulmalı: Büyük felaketlerden söz ettiğimizde (salgın, küresel ısınma, vb.) paniğe kapıldığımızda dahi bu felaketleri kural olarak fazla yakın olmayan bir geleceğe öteleriz (on yıl sonrasına filan) –”kısa sürede eyleme geçmezsek çok geç kalmış olabiliriz”– [ç.n. “Yoksa Türkiye otoriterleşiyor mu?”] veya en azından felaketi uzak bir bölgeye öteleriz (Kuzey Avustralya’da mercanlar yok oluyor, buzullar eriyor…). Ama küresel salgın tüm gücüyle hepimizi vurdu ve toplumsal hayatımızı büyük ölçüde duraklattı.

Böylesi bir vaziyet nasıl bir varoluşsal duruşu gerektirir? Rammstein’ın “Dalai Lama” şarkısının ana nakaratı şöyle der:

Weiter, weiter ins Verderben
Wir müssen leben bis wir sterben

Devam, devam et yıkıma doğru
Ölünceye dek yaşaman zorunlu

(Türkçesi: Yerçek)

Küresel salgının hepimize sonlu ve ölümlü olduğumuzu hatırlattığı günümüzde benimseyebileceğiniz en düzgün duruş işte budur. Hayatımız (bize olumsal gözüken) birçok etmenin (bize müphem gözüken) etkileşimine bağlıdır. Günaşırı yaşadığımız asıl mesele, ölebilecek olmamız değildir; asıl mesele, yaşantımızın belirsizlik içinde sürüklenip giderek kalıcı bir bunalıma sebep olması ve devam etme irademizi aşındırmasıdır.

Topyekün felaketle medeniyetimizin nihayete erme hallerinden büyülendikçe normalliğin bozunmasından marazi zevkler türeten bir seyirci konumuna düşüyoruz; bu büyülenme çoğu zaman fol bir suçluluk hissiyle beslenmektedir (yoz yaşam tarzımızdan dolayı küresel salgın cezasını hak ettik, vb.).

Şu anda bir yandan aşılama vaat edilmekte, öbür yanda virüsün varyantları çeşitlenip yaygınlaşmaktadır, böylece ilelebet ertelenen bir çöküşü yaşamaktayız. Çıkış kapısının nasıl yer değiştirdiğine dikkat edin: 2020’nin bahar aylarında yetkililer “iki haftada işler iyiye gidecek” diyebiliyordu; sonbahar gelince bu süre iki ay oldu; şimdi altı ayda işlerin iyiye gideceği söyleniyor (2021 yazında veya daha sonra işler iyiye gidebilir; küresel salgının bitişini 2022’e hatta 2024’e erteleyen sesler duyulmaya başladı bile… [ç.n. hâlâ bitmedi!]

Her gün yeni haberler geliyor – aşılar yeni varyantlara karşı etkilidir ama belki de değildir; Rusların Sputnik aşısı hiç iyi değildir ama şimdi anladık ki belki de çok iyidir; aşıların arzında çok gecikme oluyormuş ama yine de çoğumuz yaza kadar aşılanabilecekmişiz…

Bitimsizce gelip geçen bu dalgalar [ç.n. onlarla geçilen dalgalarla geçilen dalgalarla geçilen dalgalarla geçilen dalgalarla… silsilesinin tamamı dahil olmak üzere: alaycılık/sinizm/sarkazm] tabi ki kendi hazzını üretiyor ve şu sefil hayatımızda sağ kalmamızı kolaylaştırıyor.

Rammstein’ın “ölünceye dek yaşaman zorunlu” sözü bu çıkmaz sokaktan çıkış yolunu çizmektedir: Küresel salgına karşı verdiğimiz savaş, hayattan geri çekilmek için öne sürdüğümüz bir mazeret olmamalı, en yüksek yoğunlukta yaşamamıza sebep olmalı.

Her gün bile bile kendi hayatlarını riske atarak çalışmaya devam eden milyonlarca sağlık çalışanından daha canlı kim kaldı ki günümüzde? Birçoğu öldüler ama ölünceye dek yaşadılar. Onların derdi bizim için kendilerini feda ederek ikiyüzlü övgülerimizi [ç.n. alkış vs. el çırpma] toplamak değildir. Hele ki yalın canlara [bare life] indirgenmiş sağ kalım makineleri oldukları katiyen söylenemez – günümüzde en canlı olanlar onlardır.

Komünizme Son Çıkış‘tan alıntı

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

Letonya’nın sağlık çalışanı anıtı

saglik

8 Yorum

Filed under çeviri