Yoğulluk (absential): Olmazsa Olmaz Onsuzluk, (S)onlanmaz Vesile, (S)onlanır Vesile — Slavoj Žižek

image_2022-06-07_004132926Terrence Deacon Tamamsız Doğa (Incomplete Nature, 2011) kitabında başlığından da anlaşılacağı gibi zihnin maddeden çıkagelmesini açıklamanın tek bilimsel yolunun doğanın ontolojik tamamsızlığı olduğunu bildirir: ‘Zihin aslında maddeden çıkagelmedi, maddedeki kısıtlardan çıkageldi.’ Bu kısıt kimi mümkünatların gerçekleşmesini önleyen bir iç engel veya sınırdır, bu yolların tutturulmamış olması kaza eseri değildir, zorunludur (kaza eseri gibi görünse de)…

İnsanlarda mucitlik ve tinselliği sağlayan olgu tam da beynimizin yüzde 10’unu kullanmamızdır: Başvurulmayan mümkünatların boşluğu yaratıcı mucitliği harekete geçirmektedir. Bu bir anlamda Milo Venüsü heykeli gibidir: Kadının ellerinin eksik olması heykelin nasıl tamamlanabileceğine dair farklı versiyonları zihnimize hayal ettirir, oysa heykel tamam olsaydı ister istemez kaba bir dolgunluk hissedecektik.

Peki bu kısıt nasıl işler? Deacon’ın çıkış noktası şudur: ‘İşlev, atıf, amaç veya değer’ olgularını fiziki maddeyle ilişkilendiremezsiniz çünkü bu olguların her biri ‘öyle ya da böyle tamamsızdır’: ‘Özlem, arzu, tutku, iştah, yas, kayıp, heves – bunların hepsi benzeşik içsel bir tamamsızlığa dayanır, olmazsa olmaz bir onsuzluğa dayanır.’ Bu olgular fiziki terimlerle açıklanamaz veya fiziki süreçlere bağlanamaz çünkü onlarda Deacon’ın ‘yoğulluk’ (absential) veya ‘yoğul özellik’ adını verdiği bir şey bu fiziki terim ve süreçlerde bulunmaz. Canlılık, hissiyat ve insanların yüksek zihin süreçleri hesaplamalar ve sibernetik süreçlerle açıklanamaz, biyoloji de fizikten türetilemez, fiziğe indirgenemez veya fizikle tahmin edilemez: ‘Hesaplamalar ve sibernetik süreçler hissiyat içeremez çünkü onlarda erekli-dinamik örgütlenme yoktur.’

Deacon yoğulların iki yönüne odaklanır:

1) Yoğulluğun birinci anlamı, aşağı düzeyin bakış açısından görülemeyen daha yüksek bir düzeyin mevcudiyetidir, yani mevcut maddede barınan bir öz-örgütlenme fazlalığıdır (bir organizmayı maddi bileşenlerine bölersek organizmanın dinamik birliğini oluşturan şeyi o bileşenler arasında aramamız boşunadır – bu birliği kavramak istiyorsak o organizmayı kendi bileşenlerinin sürekli dönüşümü yoluyla kendini yinelendiren asgari ideal biçim olarak kavramalıyız). [(s)onlanmaz vesile]

2) Yoğulluğun ikinci anlamı ise bir organizmanın içkin erekselliğidir, onun geleceğe doğru yönelişidir (bir organizma ancak gelecekteki hallerine atıfla açıklanabilen şeyler yapmaktadır, o haller de tanımları gereği mevcut halde bulunamaz, bir işi yaparak başka bir işi becermeye çabalamak gibidir bu, çiftleşmek, yuva kurmak, vb.). [(s)onlanır vesile]

Fakat yoğulların bir başka ve çok daha radikal bir anlamı daha vardır, Deacon matematiğe sıfırın dahil edilmesiyle yoğulluk arasında koşutluk kurar.

İhtilaflar’dan

Türkçesi: Işık Barış Fidaner

hevesile

Hiçora: Yokya
Pekora: Çoğulya
Hiçpekora: Yoğulya

Bkz “Heidegger: Uzakın Hiçora’dan Gelen Vicdan Çağrısını Duyan Nahora (Dasein)” Slavoj Žižek, “Peter Pan çocuklarla Hiçpekora yolunda (Neveryland)” James Matthew Barrie

7 Yorum

Filed under çeviri